Kayıtlar

Karanlık Perde

Korku, bilinmeyen şeylerle karşılaştığımız zaman hissedeceğimiz ilk duygudur. Bilinmeyenle, bildiklerimiz arasında duran perdeye uzanmamız gerekirken, sürecin en zor kısmının bizi geride tutan bu ilkel duyguyu aşabilmek olduğunu düşünürüz. Ama o eşiği aştıktan sonra perdenin ardında kalan karanlıkta, atacağımız her bir adım için daha fazla cesarete ihtiyacımız olur. Durağan var oluşumuzdaki düzeni değiştirebilecek bilgi kırıntıları karanlığın içinde saklanıyor olabilir ve bu olasılık bizi dehşete düşürür. Bu yüzden karanlık bilinmeyenle, günlük hayatımız arasında duran bu duvarı genelde görmezden geliriz, tabi orada bekleyen başka varoluşların perdeyi kendi iradeleriyle aralamadığını varsayarak. Nadiren gerçekleşen bu durum, bizi bildiğimiz dünyanın dışında kalan şeylerle yüzleşmeye zorlar. İsteyerek veya istemeyerek, kendimizi bilinmeyenin getirdiği değişimle yüzleşirken buluruz, çünkü hayatta kalabilmemiz için bu gerekmektedir. En azından son bir yılda insanlığın ortak olarak vardı...

Sırık Bölüm 0 (Spooktober '24)

“Bir korku hikayesinin kurbanı olduğuna mı inanıyorsun? Düşlerinin ve kabuslarının içinde kapana kısıldığına? Gerçeklikte koparıldığına?” “Gerçek dünya hâla orada bir yerde, sadece ben ona ulaşamıyorum, onu bulamıyorum. Ona uzanıyorum ama aradaki mesafe uzuyor, kıvrılıyor, sapıyor. Araya başka varlıklar giriyor ve onlardan kaçmam gerekiyor, onlardan uzaklaşmam gerekiyor. Onlardan uzaklaştıkça bu uzayıp kıvrılan, yapısı ve geometrisi değişen uzayın içinde kayboluyorum ve yolumu bulmam, gerçekliğe ulaşmam o kadar zorlaşıyor. O dipsiz karanlığın içindeki bir ışık beni sürekli kovalıyor, sürekli araya giriyor, ben de kaçıyorum. Kaçtıkça kendimden bir parçayı kaybediyorum fakat tıpkı içinde sürüklendiğim o hiçlik gibi, benim içimde de boşluklar oluşuyor. Çaresizce çabalıyorum, bu boşlukları tamamlayabilmek için ama bunu yapamıyorum, en fazla araya bir perde çekip onları kapatıyorum. O hiçliğin içinde kaybolmamak için kendimi sürekli yeniden inşa ediyorum. Ama yeteneklerimden, yaşamımdan ha...

Sırık FİNAL (Spooktober '24)

O gün gölün içinden nasıl çıktıysam aynı acıları birebir çekiyordum. Kollarım ve bacaklarım tutmuyordu, gözlerim yanıyordu, algılarım birbirine karışıyor, gözlerimin önünde kırmızı ve beyaz benekler oluşup onlar da insanımsı biçimler alıp gözlerini bana dikiyor, ellerini bana uzatıyorlardı. Midem bulanıyordu, iç organlarımı dışarı çıkaracak gibi hissediyordum. Belimin yan tarafı sanki bir mızrakla delinmiş gibi ateşler içindeydi. Kafamda uğursuz bir müzik çalıyor, davullar birbiri üstüne vurup her vuruşta dünyam sarsılıyordu. Tenim hissizleşiyor, karıncalanıyor, hemen ardından da sanki üzerinde binlerce küçük iğrenç böcek dolanıyormuş gibi karmakarışık bir şekilde sayısız iğne tarafından deliniyordu ama ayağa kalkmayı başarmıştm. Gölün çevresinde başka dünyacıl bitkiler ve çiçekler, uçurumların üzerinden, aralarında her an üzerime fırlayacak yırtıcıları saklarmışçasına bir karanlık barındıran ağaçlar, sazlıkların ve otların içinde dolanan tanımlanamaz binbir türlü küçük canlılar arası...

Sırık Bölüm 30: Düşün Sonu (Spooktober '24)

Gözlerim açıldı ve önümdeki manzaralar birbiri ardına değişti, zihnime belki de yüzlerce farklı kişinin anıları, yaşamları hücum etti. Tenimde binlerce pençe yara açtı, hormonlarım birbirinin ardından aklıma nüfuz etti, dengemi bozdu, midemi bulandırdı. Sayısız farklı dehşet hiç beklemeden hayvani insan benliğimi kuşattı, her biri bana akıl almayacak işkenceler yaptı. Her bir kabus beni yeniden yıldırıyordu, yeniden pes ettiriyordu ve ne zaman pes etsem anında her şey en başa dönüyor ve yepyeni bir eziyetin pençesine düşüyordum. Kedilerle dolu garip bir şehirde uyandım, eski zamanın devasa başkentlerini andıran, mermerden ve ağaçlardan oluşan bir yerdi. Hayvanlar benimle konuşuyorlardı, bana rehber oluyorlardı ama ben onlardan daha hayvandım, daha ilkel ve basit bir canlıydım. Ay ışığı o berbat bakışlarını bu şehrin üzerine de vuruyordu ama hayvanların bununla ilgili bir derdi yoktu. Sanki güneşin altında bekleyip sıcaktan hiç bir şekilde etkilenmeyen çöl gezginleriydi onlar, veya be...

Sırık Bölüm 29: Uçak (Spooktober '24)

Pencerenin camından dışarıya bakarken bütün o ölü insanlar küçüldü, havaalanı binası küçüldü, uçuş pisti küçüldü, sonsuz gibi görünen o uğursuz tarlalar denizi küçüldü ve nihayet sınırları da belli olunca sıradan şekillere dönüştüler. Köy ve kasabalar küçük ışık kütleleri haline geldiler, sonradan da tekil sönük ışık kaynakları oldular. Koca koca dağlar minicik oyuncaklara indirgendi. Uzakta bir yerde Körfezkent de, Kumağzı da, Veysiler de noktasal ışıklardı artık ama onları bile göremiyordum. Sonunda bu ada ve başıma bela ettiği bütün o şeyler geride kalmıştı. Ayaklarımı öndeki koltuğun altına uzattım. Kollarımı iki yana atım, kafamı arkaya koydum. Derin bir nefes daha aldım. Başarmıştım. Gözlerim neye baktığını bilmezken çizdiğim o ilk sırık resimlerini düşündüm, onlara lanet okudum. Sarıbolu’da geçirdiğim güne, Yayla’nın ormanlarında yaptığım kampa ve Yenikent’in ovalarına lanet okudum. Veysiler’e, Garaibe’ye, Sarıbolu’nun dağlarındaki o göle, beni içine çekmeye çalışan o ucube ot...

Sırık Bölüm 28: Havaalanı (Spooktober '24)

Elimde çantalarla içeriye girip gecenin bu saatinde çok da uzun olmayan kuyruğa girdim. Daha yoğun bir günde kapıya kadar uzayan bir kuyruk olurdu bu ama asla da kapının kendisini aşmazdı. Ülkedeki tek havaalanıydı ama çok da kalabalık bir ada değildi burası. Uçak yerine gemiye dönseydim körfezdeki limanı kullanmam gerekecekti ve oradan başlayan seferler yarım günü aşan yolculuklar olmakla birlikte bir de en fazla Derinsu limanlarına kadar gidiyordu. Oradan ya başka bir otobüs kullanarak Boğazkent’e dönmem gerekecekti ya da yine bir uçağa binecektim. Ben de burada bir uçağa binip tek seferde evime, yakında artık eski evim olarak anacağım yere dönmeyi tercih etmiştim. Çantalarımı bazen elimde taşıyor, bazen de yere bırakıyordum ama çoğunlukla dikkatimi çevreye veriyor ve otobüs yolculuğu boyunca deliliğime dadanan insanımsı biçimlerin etrafta olup olmadığına bakıyordum. Güvende gibiydim ama yine de gözlerimi ne kadar açık tutarsam o kadar iyiydi. Güvenlikli bir yerde olmama rağmen o ge...

Sırık Bölüm 27: Otobüs (Spooktober '24)

Devasa okaliptüs ağaçları kocaman engin düzlüğün içinde nedense birden eğilmiş, bozulmuş ve tepeliklere dönüşmüş bir bölgenin üzerini kaplıyor, onların da arasını pis kokan su kütleleri dolduruyordu. Dalların arasında ve yerlerde sayısız gece kuşu nöbet tutup iğrenç seslerini çıkarıyorlardı ve dumanlı tozlu havanın içinde uçarken karga mı kuzgun mu başka bir kuş mu olduklarını anlamanın hiçbir yolu yoktu. Sesleri ilkel bir iletişim aracı olarak çıkmıyordu, ölümden beter kaderlere düşmemiz için yapılan sinsi bir çağrıydı. Göremediğimiz karanlığın derinliklerinde de parlayan gözler vardı, ne olduğu anlaşılmayan hayvanlara ve biçimlere ait parlak gözler, bu otobüsteki bir avuç zavallıya bakıyorlardı. Yola devam ettikçe bu sefer gecenin bu saatinde bataklığın içinde yürüyen insanlar görmeye başladık. Kim olduklarını anlayamıyorduk, yüzlerini seçemiyorduk ama garip bir duruşları, tuhaf bir yürüyüşleri vardı. Ağaçların arasındaki karanlıktan çıkıp dengesiz bir şekilde rastgele yürüyorlar, ba...