Fallout: Anatolia Bölüm 3 - Yığınırmak

  Cenk bir süre Küldüşen’de hazırlıklarını yapıp öyle yola çıkmak istemişti ama yerliler kasabada bir süre daha kalması için onu ikna etmeyi başardılar. Görünüşe göre Dörtyol ve onun güneyine uzanan yol üzerinde git geller yapan bir ticaret karavanı vardı. Yol üzerindeki veya yakınındaki yerleşimler ticaretlerini ya bu karavan üzerinden yapıyorlardı ya da karavan ile birlikte seyahat edip şehre öyle ulaşıyorlardı. Karavanın sahip olduğu motorlu araçlar her ne kadar geçmişin nükleer çekirdekli arabalarına benzemese de katırlar ve insangücü ile devam ettirilen ulaşımdan çok daha iyiydi. Motorlu araç kullanımındaki tek sıkıntı yakıt kaynaklarıydı. Anadolu’nun artık pek az yerinde yetişen bazı tarım ürünlerinden çıkarılan biyoyakıt, çok değerliydi ve azami verim ile kullanılması gerekiyordu.

Şehre kadar olan yolu yürümeyi düşünmüştü Cenk ama kasabalılar onu yollarda karşılaşabileceği sorunlar karşısında uyarınca durum değişti. Yol boyunca karşılaşacağı diğer yerleşimlerde iş yaparak erzaklarını karşılaşabileceğini ummuştu. Yine de motorlu taşıtlarda yapacağı yolculuğun göreceli rahatlığını düşünerek Küldüşen’de biraz daha vakit geçirdi. Bu süre boyunca kasabanın değirmenini, zanaathane aygıtlarını onardı, köy enstitüsüne de yardım etti. Bazı binaların güçlendirmeye ihtiyacı olduğunda bu sefer de Cenk inşaatlara destek oldu, biraz olsun kaynak toplamayı başardı. Bu işler sırasında kasaba insanının yaklaşan savaş konusunda hangi tarafı tuttuğunu anlamaya da çalıştı ama ya hiç kimse düşüncesini tam olarak belirtmiyordu ya da bu insanlar mücadelenin dışında kalmaya çalışıyorlardı.

Günler, haftalar geçti. Cenk bu kasabadaki günlük düzenine iyice alışmaya başlamıştı ama en sonunda Joe tarafından sarsılarak uyandırıldı.

“Karavan geldi!” dedi Joe.

Kafasını sallayarak yavaş yavaş kalktı Cenk. Gözlerini açarken araç motorlarının gürültüsünü duyabiliyordu, aynı şekilde tüccarların yaptıkları pazarlıkları da. Genç adam ayağa ağır ağır kalktı, kozadan uyanışını ancak üzerinden atıyordu. Önce pencereden dışarıya baktı ve zerafetten yoksun bir şekilde inşa edilmiş araçları gördü. Her bir parçası başka bir hurdadan sökülüp birleştirilen bu araçlar mezarından hortlamış bir canavarı andırıyordu. Joe çoktan kapıyı açmış ve kapı çerçevesine yaslanıp olan biteni büyük bir merakla izlemeye başlamıştı.

“Sen neden bu kadar heyecanlısın?” diye sordu Cenk.

“Büyük bir şehre gidiyoruz ya!”

“Sen de mi geliyorsun?”

“Evet biz de geliyoruz.”

“Biz?”

“Karga’yı da yanıma alıyorum. Yanımda koruma olmadan yola çıkmayı düşünmem bile.”

Cenk kapıya yaklaştı ve o da Joe ile birlikte dışarıda duran hantal araçları ve onların çevresinde elden çıkarmak istedikleri malları satan tüccarları izlediler. Eski kamyonları oluşturan melez araçların arka tarafında bir sürü ürün, sandıklar ve çantaların oluşturduğu yığınların içinden çıkarılıyordu. Yığının çevresinde korumalar dikilirken, tüccarlar da sürekli bir kasaba insanına, bir yığına dönüp duruyordu. Mal satın almak istemeyen insanlar ise sadece olan biteni izlemek için etrafa toplanmıştı.

Satışlar yapıldı, paralar ile mallar toplandı ve araçlar bir kez daha harekete hazırlandı. Onlarla birlikte gidecek yolcular da gerekli ücretleri ödedikten sonra daha az ürünün yüklendiği arka tarafa bindiler. Yolculukları genelde metro tüplerinde ve kent trenlerinde geçen Cenk için kamyonumsu bir aracın arkasına binmek ilginç bir deneyimdi. Araç o kadar hızlı ilerlemiyordu ama yine de çok sallanıyorlar, çok sarsılıyorlardı. Üzerlerine sürekli vuran rüzgar ve toz sanki Cenk’in sabrından da küçük zerrecikler koparıyordu. Kavurucu güneşten korunmak için de üstlerine cübbeler almışlardı ama yine de sıcak alıyorlardı. Cenk kamyon içinde bir köşede kamyon yolculuğuna uyum sağlamaya çalışırken diğerleri çoktan rahat bir konum almışlar, yolculuğun keyfini çıkarmaya başlamışlardı.

“Ürünlere dikkat et.” dedi korumalardan birisi.

Arkadan Joe’nun bir kahkahası geldi. “Alışırsın.”

Saatler boyunca kamyon yoluna devam etti. Birkaç yerleşimin içinden geçmişlerdi, birkaçını da uzakta seçebilmişlerdi. Araçtan yeterince ürün boşalırsa veya birileri bu ürünlerin ettiğinden çok daha fazlasını verebiliyorsa karavana yeni yolcu alıyorlardı. Eğer böyle bir durum mevcut değilse hiç kimseyi almadan hareketi sürdürüyorlardı. Joe’nun ne kadar ödediğini merak etti Cenk. Bir ürünün veya paranın değiş tokuş edildiğini görmemişti. Kasabada iş yaparken bu yeni Anadolu’da para olarak krom ve çeşitli madeni paralar kullanıldığını öğrenmişti. Paranın yapıldığı maden ne kadar sağlam ve nadirse o kadar değerli oluyordu. Zaten ana şehirler dışında büyük miktarlarda para ödendiği de olmuyordu. Onun yerine daha değerli bir ürün değiş tokuş ediliyordu. Motorun gürültüsü, aracın sallantıları ve bu düşüncelerin zihnini uyuşturması ile birlikte Cenk yine uykuya daldı.

Gözünü açtığında araçlar durmuştu ve tüccarlar ile korumalar harıl harıl tartışıyorlardı. 

“Neler oluyor?” diye sordu Cenk. 

Joe kamyonun arkasındaki bir korumayla fısıldaşıyordu, ikisinin de yüz ifadesi ciddiydi. “Yakıtımız bitiyor.” diye cevapladılar.

“Nasıl olabilir bu?”

“Bir aracın yakıtı olduğu gibi bitti. Zaten bu yüzden durduk. Diğer araçların da yakıtı çok yok. Dörtyol’a kadar yetmez. Belki bir iki yerleşime kadar giderler. Şanslıysak oralarda daha fazla yakıt bulup şehre kadar varabiliriz. Şehirden daha fazla yakıt alıp geri döner, buradaki aracı da alabiliriz.”

“Ama?”

“Ama durumu karıştıran çok fazla şey var. Araçların hepsine yeteri kadar yakıt konuldu. Hatta ek depoları var, en azından öyle olması gerekti. Depolar boş, birisi depoları boşaltmış, araçları da sabote etmiş.”

“Kim?”

“Bilmiyorum, belki kasabadan birisi, belki de bu karavanda olan birisi.”

“Neden? Haydutlar mı?”

“Onlar yolu keserlerdi, bu kadar hesap yapamazlar. Birileri araçların tam olarak bu yerde durması için hesap yapmış.”

Joe’nun bu cevabı üzerine Cenk olduğu yerden kalkıp kamyonun tepesinden çevreye göz attı. Küçük bir vadinin hemen yanından, uçurumun dibinden geçen bir yolun üstünde durmuşlardı. Vadi tabanından bir zamanlar bir akarsunun geçtiği belliydi ama eskiden suyun aktığı dere yatağını şimdi sayısız hurda ve çöp dolduruyordu. Sanki devasa bir hurdalık seller gibi bu vadiden akmış ve dereyatağı boyunca uzanıp şekillenen tuhaf bir yılan halini almıştı. Vadinin iki yanına uzanan topraklarda ise terk edilmiş küçük mahalleler vardı.

“Burası neresi?” diye sordu Cenk.

“Yığınırmak.” diye cevapladı Joe.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlık Perde

Sırık Bölüm 1: Sarıbolu (Spooktober '24)

Sırık Bölüm 0 (Spooktober '24)