Spooktober Özel: Denekler
Denek 1’in Günlüğü
“Nerede olduğumu bilmiyorum, ne yapmamı istediklerini ve bunları yaptığımda başıma neler geleceğini de bilmiyorum. Beni bir sandalyeye oturttular, önümde bir masa ve masanın üstünde de bir cihaz var ama hepsi bu. Daha öncesini hatırlamıyorum, kim olduğumu bilmiyorum. Nereden geldiğimi, neden burada olduğumu da anlamıyorum. Anılarımda hiçbir şey, hiç kimse yok. Duygularımla uzun zamandır tanışıyor gibiyim ama hangisinin kökü nereye kadar uzuyor en ufak bir fikrim yok. Bir özlem duyduğumun farkındayım ama bu hissi birisi için mi yaşıyorum yoksa bu sandalyeye oturmadan önceki hayatımın bir parçasına mı, bilmiyorum. Çok uzun zamandır mı buradayım? Hayır, sanırım durum bu değil. Öyle anlıyorum ki, uzun zamandır burada olmanın getirdiği bir his değil bu çünkü öyle değilim. Buraya yeni geldim ama uzun mu uzun bir zaman boyunca burada olacağım. Sezgilerim çok kötü bir şeye hazırlıyor beni. Ne yazık ki bu şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Sanırım son dualarımı edip ayrılacağım.”
Denek 2’nin Günlüğü
“Bugün güneş batıyor. KİM VAR ORADA? Ne yaptıklarını biliyorum o serserilerin. ÜZERİMDE GEZİYORLAR ÜZERİMDE! HER YERDELER! İĞRENÇ SÜRÜNGECEKLER! Bir parmak, iki parmak, üç parmak, dört parmak, beş parmak, altı parmak… Ucundan başından, kıyısından ortasından yiyorlar, her yerimi yiyorlar. Yiyorlar ve izliyorlar. İzliyorlar ve bekliyorlari. Bekliyorlar ve yazıyorlar, not alıyorlar, konuşuyorlar. Çok kötü, çok kötü, çok çok kötü. Duvarlar çok güzel. Beyaz ve tatlılar. Küçük çiçekler içeriye girmeye çalışıyorlar ama başaramayacaklar. İzin vermeyeceğim. Orada yaptıkları gibi olmayacak, çiçeklerin vücuduma girmesine izin vermeyeceğim. Belki de çok yorulmuşumdur, kim bilir?”
Denek 3’ün Günlüğü
“Travma dedikleri böyle bir şey mi? Başıma kötü bir olay geldi veya kötü bir olay gerçekleşti ve sonra ben buraya geldim. Detaylar önemsiz, sonuç olarak ben buradayım ve bu istenmeyen bir çıkarım. İçinde bulunduğum oda gayet büyük ama nedense çok küçük hissettiriyor. Sahip olduğum tek bilgi kırıntısı içimde sürünen kirlenmiş sezgilerim. Ancak bunları temel alabiliyorum çünkü geriye kalan her şey boş. Değersiz, geçersiz, tutarsız değil sadece boş. Hiçbir şey içermeyen bir bilişsel dünyanın içindeyim. Üzerime yeni yeni çöken bir duygu var. Çaresizlik… Çaresizlik olarak tanımlayabilirim. Zaten sadece ve sadece de çaresizlik olarak tanımlayabilirim.”
Denek 6’nın Günlüğü
“Her şey güzel gidiyor ama tek bir bilişsel kırıntı beni iyice rahatsız etmeye başladı. Parazit yapan bir yayın veya tekleyen bir plak gibi tüm bu düzenin içinde küçük de olsa bir parça yanlış var. Yaptığım işi ve yaşadığım yeri seviyorum ama bu güzel, neredeyse mükemmel günlük akışımda küçücük bir pürüz çıkıyor ve her nedense zihnimde hayatımdaki en önemli sorunun bu pürüz olduğunu kabul ediyorum. Hatta hayatımdaki tek sorun bu, zerrecik kadar bir boyutu olan, gerçeklikte hiç ama hiçbir engel çıkartmayan bir sorun. Yine de bütün keyfimi kaçırıyor, bütün eğlencemi bozuyor, bütün yaşantıma bayat bir tat veriyor. Bunun çözülmesi gerek. Bütün yapıyı bozsam da, her şeyi parçalasam da bu kaşıntıyı gidermem gerek.”
Denek 9
“Duvarlarda, kapıda, pencerede, ekranlarda, yerlerde ve de en kötüsü gözlerimi kapattığımda sürekli bir şeyler görüyorum. Başka insanlar var odanın içinde. Bazıları sandalyede oturuyor, bazıları hiçbir şey yapmadan yerde yatıyor, bazıları da kontrolsüzce tepiniyor, zıplıyor, duvarlara vuruyor. Korkarım ki benim kaderim bu sonuncu söylediklerime benzeyecek çünkü zihnimdeki denge gün geçtikçe biraz daha kırılıyor. Masanın başına geçip işimi yapmaya çalışınca bu sefer yine görüler yüzünden dikkatim bozuluyor, kendimi uğraşıma veremiyorum. İçimde bir huzur var ama bilemediğim bir öğe yüzünden algılarıma öyle yansımıyor. Ben de düşünüyordum ki böyle iyi gideceğiz, bir başkasına gerek kalmayacak. Nereden bilebilirmişim ki?”
Denek 20
“İş ile ilgili yaşadığım sorunların hemen hemen tamamını aştım, kalanlar da hızlıca çözülecek önemsiz engeller. Algoritmayı kurduktan sonrası zaten hiç de zor olmadı, sadece programda verilen hata biraz keyfimi kaçırdı. Onu takıntı yapıp olabildiğince verimsiz bir şekilde hallettikten sonra kafam gerçekten çok rahatladı. Hedeflere varabiliyorum varmasına da sanki işverenlerimin benden istedikleri pek bu değil. İşleri halletmemdense ilerideki işleri onların istediği şekilde yapabileceğim bir biçim almamı bekliyorlar. Daha esnek, daha enerjik, daha tolere edebilir bir karakter istiyorlar. Maalesef bu ben değilim. Yakında benim de değiştirilmem çok olası geliyor. Benden öncekiler bundan kurtulabildi mi, görebildiğim herhangi bir ipucu veya yol yok. İçimden bir ses benim başarmak istediğimi onlar da başaramadı diyor. Başım patlamak üzere, işleri bitirince baş ağrım hafifler sanmıştım. Olmadı. Demek ki baş ağrımla beraber öylece kaçınılmaz olanı bekleyeceğim.”
Denek 23
“Bugün odaya tavşanlar girdi. Oldukça zararsızdılar ama bir tanesi kelime seçimlerine biraz daha dikkat edebilirdi. Oturduk iş konuştuk, onların tavsiyelerini dinledim, onların işleri hakkında yorum yaptım. Herkesin işi gücü yerinde gibi, tabii bu kişilerin başkalarının işlerine burnunu sokmaya çalışmasının önüne geçmiyor. Tavşan olsalar da onların da belirli bir düzeyde bilinçleri var ve benim işimi benden daha bildikleri konusunda bayağı eminler. Belki onları pişirip yerim diye düşündüm ama ben yeterince uygar bir insanım. Hem burada ateş yakmak bütün ofis/oda için tehlikeli olur. İs kokusunu çıkaramayız ve yakacakları nereden bulacağım? Tabii iştahımı açan bu varlıklarla sadece iş konuşmadık. Bıldırcınlarla aralarındaki tatsız rekabet de epey vaktimizi aldı. Bir kişinin köklerine kadar kazınmış böylesine bir nefret hiç görmemiştim. Aralarında neler yaşandı bilmiyorum ama ben onlara barış ve uzlaşmacılık yolunu önerdiğimde bana güvenmiş gibiydiler. İyi bari, en azından başkalarına yardımım dokunabiliyor. Bakalım, bugün de bıldırcınlar gelecek ama korkum şudur ki magnezyum dörtlüleriyle aralarında dönen batak oyunu tam bir çıkmaz sokak.Ya kalem ha havuç.”
Denek 37
“Kapım kilitli ve penceremin dışında bir şey var. Kötü, berbat, tekinsiz, çirkin, art niyetli bir şey. Beni içeriye tıktılar çıkartmıyorlar ve şimdi de tuzağa düştüm. Bütün gün masanın başına geçip bir şeyler yaptırmak istiyorlar ve kesinlikle reddediyorum. Acaba dışarıdaki o şeyi de mi onlar saldı? Beni mi korkutmak istiyorlar. Lanet olsun, bu odada saklanacak bir yer de yok. Ancak camın yan tarafında kalan oda köşelerine geçebiliyorum, o da yaratık diğer tarafta ise. Yaratık olduğunu umuyorum, daha metafiziksel, daha eteri bir varlıksa nasıl başa çıkarım bilmiyorum. Sanki şu an nasıl mücadele edeceğimi biliyormuşçasına… Gözleriminin seçemeyeceği köşelerde, açılarda, uzaklıklarda saklanıp izliyor beni ama hep izliyor. Takip ediyor. Avını takip eden bir yırtıcı gibi. Bazen de yaklaşıyor, orada olduğunu bilmemi istiyor. Öyle bir ihtiyaç duymadan sadece korkunun itişi ile teslim olmamı istiyor. Pis, iğrenç, sinsi yaratıklar… Peki ya bunu yapmıyorsa? Ya kendi avını diğer avcılardan koruyorsa? Ya dışarıda başka avcılar da varsa? Buradan çıkmak ne kadar mantıklı? Hapsime razı mı geleceğim? Hayır hayır hayır, burada kaldığım sürece o şeyin bitmek bilmez açlığı ile yüzleşmem gerekecek. Kapı kilitli, kalan her yer duvar. Buradan tek bir çıkış var. O katilden de tek bir kaçış var.”
Denek 53
“Burası gayet iyi. Biraz küçük, çok da rahat sayılmaz ama tam şu an oturduğum yerdeki konumumdan çok memnunum. Zamanla rahat olurum diye de düşünüyorum. Biraz alışmak gerek sadece. Her türlü uyuyabiliyorum, o konuda bir sıkıntımız yok. Tabii yatağım kadar iyi değil, elimi kolumu oynatacak alanım da yok. Bacaklarım ve kollarım bazen uyuşabiliyor. Yeniden onları hareket ettirebildiğimde eminim iyileşeceklerdir. Masanın altı şimdilik iş görüyor, odaya ihtiyacım yok.”
Denek 91
“KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE… KRAL? HAYIR HAYIR, KRALİÇE! KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE… uykum var… uyumam gerekiyor artık… KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE KRALİÇE! HEPİMİZİN ÜSTÜNDE, HEPİMİZİN İÇİNDE, HER ZİHNİN KÖKÜNDE UYANMAYI BEKLEYEN YÜCE KRALİÇE! İSİMSİZ EFENDİMİZ! OOO HAYIR, KRALİÇEMİZ DEĞİLMİŞ O!”
Denek 133
“Zihnim sık sık kayıyor artık. Kendimi kaosun sıçramalarından olabildiğince sakınmaya çalışsam da bazen denetimim dışında düşüyorum. Uçurumlardan aşağıya, girdaplardan içeriye, kasırgaların ortasına atılıyorum. Hem istemsizce, hem isteyerek. Zihnimin bazı kısımları beni çaresizce aklın mantığın merkezinde tutmaya çalışırken oradan kopup kaçan parçalar sonu gelmez bir delilikle ruhumu çılgınlık ve tutarsızlığın en uç noktalarına sürüklüyor. İlk başta böyle değildi, bunu nasıl dizginlememi bekliyorlar? Bunu istediler mi yoksa bu da mı onların bir başka başarısızlığı? Benden önce kaç kez denediler? Kaç kez hedeflerine ulaştılar? Kaç kez ulaşamadılar? Kaç kere bunu yaşadım? Kaç kere öldüm…”
Denek 145
“Bana ne verdiler bilmiyorum ama kendimi kontrol edemiyorum. Gözlerim ve parmaklarım işlerini yapıyorlar, yüzeysel bilincim ise bunlardan bağımsız olarak sadece herşeyi olduğu gibi izliyor. Bir yabancının yoldan geçen insanlara bakması, köpekleri ve arabaları izlemesi, bir ineğin rayların üzerinde son hızla giden treni bütün aptallığıyla seyretmesi gibi. İçimde kim var? Beni kim kontrol ediyor? Eğer bu gerçekten de bensem o zaman şu an düşünen kim? Seyreden kim? Bilincimin tüm bu katmanları nasıl birbirinden bağımsız ve ayrık kalabiliyorlar? Neden bir bütün olamıyorlar? Nasıl birbirlerine köstek olacak şekilde çalışıyorlar? Ben kimim bilmiyorum, ben nasıl çalışıyorum bilmiyorum, bu ne kadar sürdürülebilir onu da bilmiyorum ama sanıyorum ki çok sürebilecek bir şey değil. En azından ek çalışmalar, müdahaleler gerektirmeden. Demek ki tüm bu hengamenin nihai katmanına inmiş olacağız.”
Denek 146
“Pencereyi açtığım zaman sabah havasının içeriye doldurduğu o taze duyguları, günün erken saatlerinde açılan güneşin daha insanı kavuramayan ışınlarını, odayı dolduran ışıklarını seviyorum. İnsanın işine gücüne başlayabilmesi için bundan daha iyi şartlar olamaz. Olduğum yeri, işimi yapmak üzere oturduğum yeri seviyorum. Ekranı, kamerayı seviyorum. Parmaklarımın değdiği klavyeyi seviyorum. Garip bir şekilde bundan öncesini hatırlamıyorum ama bu benim için hiç sorun değil. Sonuç alıyorum, önemli olan o. Hatta oturduğum zaman öyle bir hale giriyorum ki işim pratikte kendi kendisini yapıyor. Ha evet, hiçbir şey doğru gelmiyor,her şey yanlış. Kökünden başına kadar her şey yanlış, ama bu önemli değil. Zaten doğru olamayacaktı.”
Yorumlar
Yorum Gönder