12 - Akçaçam'daki Vaka (Spooktober '23)

 Doktor Muzaffer Kutlu’nun Günlüğü

12 Ekim

“Hafif hafif yaklaştığını belli eden güz bugün sonunda geldi. Uzun, sıcak ama huzurlu bir yazın ardından bir o kadar kötü bir kışın geçeceğini düşünüyorum. Burada kolay kolay böyle sıcak günler yaşamayız ve her ne kadar mantık yolundan uzak olsa da sezgilerim bunun bedelini ödeyeceğimiz yönünde. Aylardır üzerimize bastırmakta olan nem, yerini sert ve keskin rüzgarlar ile pis bir havaya bıraktı ama bu öyle bir kirlilik değil. Çürüme izleri taşıyan bir duman, sinsi sinsi zerrelerini burunlarımıza, ciğerlerimize doğru sızdırıyor. Kimyasal bir duyu hissedemesem bile geçmiş bir travmanın yarattığı etkinin üstümüze indiğini anlayabiliyorum. Ellerim kollarım titriyor, panik yapmak istiyorum. Gözlerim deli gibi bir oraya bir buraya bakıyor ve bir doktor olarak böyle kavramları dillendirmemem gerektiğinin de farkındayım ama kendimi alamıyorum, köt, bir şeyler yaklaşıyor.
Bunun somut olarak ilk izlerini ofisime gelmeyen hastalarımda gördüm. Onlarla çok sağlıklı ve samimi bir ilişki kurmuştum, sağlıkları iyi yönde ilerliyordu. Bir tek Cem Bey ile görüşme sağlayabildik, onun dışında kimse gelmedi. Gelmemeyi geçtim, haber de vermediler. Halbuki bunca zamandır iyi hissetmeseler bile gelmeyeceklerini bildirirlerdi. Havadaki kötü ağırlık onların da üzerine çökmüş olmalı. Onlar aramayınca bu sefer ben hastalarıma ulaşmayı denedim fakat sonuçsuz kalan bir girişim oldu. Durumlarını görmek için evlerine konuk olmayı düşünsem de ters tepkiler almak istemediğim için bundan vazgeçtim.”

13 Ekim

“Bugün de kimse gelmedi ama alışılmışın dışında bir mektup aldım. Akçaağaç tarafındaki bir aile kendilerini ziyaret etmemi istiyor. Onları buraya çağırmayı isteyecektim ama sanırım gelebilecek durumları yok. Anladığım kadarıyla hasta evde yatalak halde ve yerinden kımıldatılamıyor. Detaylar üzerinden sadece yüzeysel bir şekilde geçilse de kullanılan dilden ailenin yaşadığı çaresizliği ve olayların aciliyetini anlayabildim. Üç kardeşten oluşan bir aile bu ve ortanca olanı bizim öznemiz. Semtin kötü bir köşesinde yaşıyorlar, ödeme yapacak imkanları da yok ama bu şartlar altında zaten önemsiz bir ayrıntı bu. Her türlü onlara yardım etmeye gideceğim çünkü hastanın sergilediği davranışlar oldukça ilgimi çekiyor. Daha özel konuşmak gerekirse önceden karşılaştığım başka danışanlarımla aynı hareketleri sergiliyor. Seçebildiğim küçük farklılıklar da ayrıca bu hastayla ilgilenmek istememin başka bir sebebi. Ortada insan zihnini etkileyen bir salgın varsa bunu öğrenip müdahale etmek ve yetkilileri uyarmak durumundayım. Sanırım bu bahsettiğim farklar bana asıl bilgiyi sağlayacak ama yine de çok ilginç bir vakalar dizisi.
Hastanın ışığa karşı müthiş bir duyarlılığı var. Metale karşı bir tür alerjiye sahip olması da olası. Zaman zaman saldırganlaşıyor, sonra da inanılmaz bir enerji kaybı yaşayıp yatalak hale geliyor. Uzun süren bu enerji kaybı hiç geçmiyor, ailesi ona yemek de yediremiyor. Ya hastanın çok çaresiz kaldığı ya da kardeşlerinin gücü yettiği zamanlarda yemek yedirildiğinde biraz kendine gelir gibi oluyor ama sonradan yine aynı alerjik tepkileri veriyor. Yemek durumu her seferinde daha şiddetli bir hale geliyor, hasta da daha saldırganlaşıyor. Yarın onların yanına gideceğim.”

14 Ekim

“Bir araba ile bir yayanın yan yana var olamayacağı kadar küçük sokaklardan geçtik. Çevrede bir tane bile dükkan, esnaf, işletme yok, sadece evler var. Onlara ev demek için de bin şahit ister çünkü hayvanlar bile daha iyi sığınaklar bulur, yuvalar yapar. Neredeyse yüz yıl kadar önce inşa edilmiş evler şu an harap haldeler, duvarlarda çatlaklar var, bir zamanlar boya olduğunu düşündüğüm materyal şu an olduğu gibi çürümüş. En azından boya olduğunu umuyorum, diğer olasılıklar beni daha fazla ürkütüyor. Buraya gelirken karşılaştığım bazı insanlar, ki onlara insan demek için de bin şahit ister, bize oradan gitmemizi istermiş gibi dik dik baktılar. Neyse ki yanımda Yasin Çavuş vardı, panik yapmadan mahallede yürüyebildik. Çok kötü bir halde olan yakınlarından birisine bakmıştım, çocuk en azından yaşayabilecek bir ruh haline geri dönebilmişti ama o da ayrı garip bir olaydı. Bu hastamız gibi saldırganca davranışlar sergilemiyordu ama gördüğü bir şeyin etkisinde kalmış gibi donuk bir biçimde yaşıyor ve hiç ktepki vermeyip konuşmuyordu. Neye şahit olduğunu bir türlü öğrenememiş olsak da artık ailesinin yanında insan gibi varolabiliyor.
Şimdiki hastamızın evine vardığımızda ise bu evin daha da kötü bir binaya gelmiştik artık. Neredeyse çökmek üzere olan ahşap bir evdi. Yapı o kadar çürümüştü ki hastanın sorunu doğrudan mantarlardan kaynaklanmış olabilirdi. Veya evin bir yerinde bir hayvan da ölü bir şekilde yıllardır fark edilmeden kalmış olması da mümkündü. Kırık pencerelerin yerine oradan buradan bulunmuş tahtalar, tabelalar çakılmış, arada kalan boşluklar çöp kutularından toplanan atık kumaşlar ve yırtık gazetelerle kapatılmıştı. Önce hastayı fiziksel olarak muayene ettikten sonra Çavuş ile evi temizlemeye giriştik yoksa hastalığa bir çare bulsak da başka bir şeye kaybedecektik.”

15 Ekim

“Aile ile bütün olayı detaylıca konuştuk. Anlaşılan hastamız insanlardan önce hayvanlara da saldırıyormuş. Bu ayrıntıyı aile ilk başta fark etmemiş çünkü çocuk birkaç gün boyunca kayıpmış, tüm o zamanı dışarıda geçirmiş. Kardeşleri ise bu bilgiyi komşularından almışlar. Başka evlerin bahçelerine girip hayvanları öldüren ve cesetleri ile oynayan çocuk sonra bunlar için bir açlık beslemiş. Görsel yönlerini çok yazmayacağım buraya ama bu hastalığın nereden başladığını çözmemiz deçok önemli. Ölü hayvanları yemek kuşkusuz büyük bir sağlık riski. Eğer ki salgın oradan yayılıyorsa daha büyük bir sorunumuz var demektir çünkü insanları kontrol etmek daha kolay. Kedilerin, farelerin, böceklerin nerede yaşayıp nereden fırlayacağını öngörmek neredeyse imkansız bir eylem. Çavuş çevre sokakları gezip biraz daha araştıracak, yapabilirse insanları da sorgulayacak ama sanırım bu pek olası değil. Buranın insanının pek yardımsever değil.
Diğer yandan hastamız gittikçe kansızlaşıyor. Ona her gün kan sağlamaya çalışıyoruz ama sürdürülebilir bir kaynak bulamadıkça devam edemeyiz. Kardeşleriyle ve de benimle aynı kan grubundan, çavuş ile değil. Biraz biraz kan veriyoruz, böylece sağlığına azıcık olsun karışabiliyor. Bunu yapmak aynı zamanda saldırganlığını da törpülüyor gibi, demek ki kan ile alakalı başka bir durum var. Belki damarlarla ilgili bir durum beynine sıçrıyordur, emin değilim. Öyle veya böyle hastamı yaşatmaya kararlıyım, daha doğrusu aileye yardım etmeye çünkü başka kimse yardımcı olmayacak.”

16 Ekim

“Çavuş çevreyi araştırırken mahalle insanları ile bir gerilim yaşadı. Küçük bir gerilim diyemiyorum çünkü beni de rahatsız eden bir tartışma oldu. Ailenin buradna gitmesini istiyorlar yoksa bütün işi kendileri yüklenecekler. Onların bulduğu devayı da çok iyi biliyorum, başka hastalarımın ne yazık ki başına gelmişti. Ev halkının güvenliği için yardım çağırmamız gerekti ama ne içeride bir telefon veya bilgisayar vardı, ne de çavuşu gönderebildim. Eğer o giderse ve ben evde kalırsam mahallelilerin harekete geçmesinden korkuyorum. Onun gibi iri ve sert mizaçlı birisi evde kalırsa içim daha rahat olur. Yanındaki silahı da tabii unutmamak gerek. 
Böylece eve yardım çağırmak için dışarıya çıkan ben oldum. Postahaneye gidip yetkilileri aradım ve ofisime kısa bir dönüş yapıp hastalarımın son durumuna bakmak istedim. Cem Bey’i tam bu sırada kapımın önünde beklerken gördüm. Kısa bir konuşma yaptıktan sonra şu an ilgilendiğim vaka ile oldukça ilgilendi ama bir şey söylemedi. Adam hakkında gizemli bir şeyler var ama daha zamanı değil. Konuşmaya hazır olduğunda yine dinlerim ama onun hakkındaki notlarımı da azami dikkatle alıyor olacağım.
Ofise dönmemin bir diğer sebebi de evde hiçbir imkan bulunmayan hastamız için daha fazla araç gereci toplayabilmekti. Belki hastaneye de uğrayıp hastamıza gerekli olan kanı sağlarım ama Çavuş’u o evde biraz daha yalnız bırakmam gerekecek.”

17 Ekim

“Böylesine vahşi bir manzarayla ilk kez karşılaştım. Daha önce tabii ki sağlığı düzeltemeyeceğim seviyelere çıkan insanların dosyaları olmuştu ve insanın ruhunu donduran sahneler yaşanmıştı. Yine de hiçbiri böyle değildi.
Evin duvarları pencereleri kırılmış, parçalanmış, hatta bazı odaları da olduğu gibi çökmüştü. Mahalleliler bir fırsat bulup eve saldırsalar da buna rağmen Çavuş onları geri tepebilmişti ama bu sırada hastamız da dışarıya kaçmıştı. Yerli ahali eve saldırmıyor olsaydı hastanın, yani onların hedefinin kaçışını fark edebilirlerdi ama olaylar böyle gelişmemişti. Sonuç olarak çocuk kaçmıştı ve yaşanan kaosun ortasında kendisiyle bir kişiyi daha götürmüştü. Kalan kardeşlerin durumu iyi ki sağlamdı ama mahalleli bu sefer daha da ayaklandı. Yanımda kolluk güçleri ile gelmeseydim ailenin, ve de Çavuş’un hali fena olacaktı. 
Hasta çocuğun kaçırdığı kişiyi ise arkasında bıraktığı izlerden anladık. Fazla miktarda olmasa da yerde kan izleri mevcuttu. İzler hafif hafif gidiyordu ama uzak bir mesafeyi takip ediyordu. Kan kaybı ağır olmalıydı.
Kardeşleri alarak mahalleden çıkabildik. Kolluk güçleri hâla hasta çocuğu ve kaçırdığı kurbanı arıyor. Kurbanın çocuğun kendisi olmadığını iyi biliyoruz çünkü kan grubu uyuşmuyor. Her ne kadar daha ergenlik çağında olsa da yine de o bir çocuk ve koca bir adamı nasıl sessizce yaraladıktan sonra kimse fark etmeden sürükleyip götürebildi, akıl sır ermiyor.”

18 Ekim

“Mahalleden berbat haberler geliyor. Dün gece boyunca her saat başı bir o evden bir bu evden farklı insanlar kaçırılıp durmuş. Bir çocuğun bunu yapabiliyor olması o kadar hayret verici ki artık böyle olmadığını düşünmeye başladım. Bunun gerçekten de tek bir kişinin işinin olması gülünç değil mi? Hayır, başka bir şeyler dönüyor olmalı. Ayrıca her bir evde gerçekleşen olayın bir öncekinden daha vahşice ve umursamazca olması da beni endişelendiriyor. Saldırgan her kimse, ki umarım hastamız değildir, giderek daha güçlü ve aldırmaz bir biçim alıyor. Hastalığın artık kuduz türevi bir illet olduğunu düşünüyorum ama olaylar sanırım bambaşka bir seviyeye evriliyor. Her şeyi daha derinlemesine araştırmam gerek.”

19 Ekim

“Duyduğum şeyler karşısında midem bulanıyor ve başıma ağrılar saplanıyor. İyi ki kardeşleri o evden çıkarmışız. Akıl almaz bir deliliğin pençesinde, mahallede hayal gücünün ötesinde bir katliam yaşanmış. Olayları en başından beridir takip eden bir doktor olduğun için kolluk güçleri her yaşanan gelişmede bana danışır oldu. Her öğrendiğim bilgide kanım donuyor, cevap veremiyorum. Tüm bu olayların arasında ise yaşanacağını hiç düşünmediğimiz bir gelişme de oldu. En başından beri endişelendiğimiz ve şüphelendiğimiz hasta çocuğumuz hastanenin kapısında beliriverdi şafaktan hemen önce. Hâla ışığa karşı bir hassasiyeti olsa da son derece sağlıklı görünüyor. Üstünden başından, sağlık durumundan da gördüğümüz üzere yaşanan saldırıların sorumlusu da o değil. Çünkü eğer öyleyse şu an mutlak bir deliliğin bir parçası oluyoruz ama olduğum halimle uyuduğumu, bir kabus gördüğümü de düşünmüyorum. Tanrı bize yardım etsin, çünkü başka kimse etmeyecek.”

19 Ekim, ek not

“Bu kelimeleri yazarken Cem Bey de haberleri duyup yanıma geldi. Bana söyleyecekleri varmış, merak ve korku içinde ne söyleyeceğini duymayı bekliyorum.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlık Perde

Sırık Bölüm 1: Sarıbolu (Spooktober '24)

Sırık Bölüm 0 (Spooktober '24)