17- Oyuncak (Spooktober '21)
Seçkin bir oyuncak markasının mağazalarından birinde yapılacak olan ürün tanıtımına davet edilmiştim. Markanın sahibi ve ürün yönetiminin başındaki kişi bir arkadaşımdı. Dahice bir mühendislik ve yaratıcı tasarımlarla ürettiği yüksek teknoloji barındıran oyuncakları dünyanın dört bir yanına satıyordu. Bulunduğu bu konuma gelmeden önce de gayet iyi bir mesleği ve rahat bir yaşamı vardı ama kafasında dolup taşan fikirleri bir türlü hayata geçiremiyor ve yaptığı işten keyif alamıyordu. Bir gün öylece ani ama kararlı bir tavırla işini bıraktı, insanların olasılıksız olarak nitelendirdiği düşünceleri üzerinde çalışmaya başladı ve yeni yaşamını her defasında sağlam bir adım atarak inşa etti. Şimdi ise bambaşka bir fikri olduğunu söylüyordu, önceki tüm ürünlerinden daha iyi bir tanesi…
İnsan fiziğini taklit eden bir bedene ve gelişmiş bir öğrenme becerisine sahip bir oyuncak… Tabi bu noktada bu ürüne oyuncak demek çok yanlış olur ama arkadaşım ürününü öyle tanımlıyordu. Dünyaya gelmesini sağladığı şeyler onun için hep oyuncak olarak kalacaktı. Oyuncağın aslında sanal bir bilince sahip olmadığını söylüyor, onun zekasının da sadece bir taklit olduğu konusunda vurgu yapıyordu. Ürünün, çevresinde yapılandırıldığı en önemli ilke algıladığı ve işlediği bilgileri taklit etme ilkesiydi. Ne daha azı, ne daha fazlası… Ben de dahil çevresindeki yakın insanlar bu ürün ile bir oyuncak markasından çok daha fazlasına sahip olabileceğini söylesek de hayatının bu noktasında kendi başardıklarından ve başarabileceklerinden daha fazlasını istemediğini hepimiz biliyorduk.
Tanıtım etkinliği şehrin ana caddelerinin birindeki büyük bir mağazada yapılacaktı. Burası üç katlı kocaman bir yerdi ve en gelişmiş teknoloji mağazalarını kıskandıracak bir düzene sahipti. Çağdaş bir tasarım anlayışına ek olarak oyuncakların havasına özel rengarenk tonlara bürünmüştü. Ardında barındırdığı pahalı ürünlere rağmen mağazanın caddeye bakan duvarı kocaman pencerelerle doluydu. Mağaza ile caddenin arasında gece gündüz fark etmezsizin camdan bir perde duruyordu. Karanlık çöktüğü zaman ise sadece kapı kapanıyordu. Anlaşılan bu mağazada bir güvenlik endişesi duyulmuyordu veya bu sorunları çözmek için çok farklı yöntemler kullanılıyordu.
Tanıtım etkinliği birinci katın ortasındaki geniş meydanda yapılacaktı. Meydana hakim bir konumda etkinliğin konusu olan ürün sergilenirken bu meydanda başlayıp bütün mağazayı örümcek ağları gibi saran raflarda da türlü türlü oyuncaklar vardı. İkinci ve üçüncü katların da meydana bakan açıklıkları vardı. Etkinlik yokken büyük ve alımlı oyuncakların dizildiği bu katlarda etkinlik boyunca insanlar bekliyordu. Büyük bir karşılaşmayı izleyen tribünleri andırıyorlardı. Ürünün kendisi ise sanki her an canlanıp bir konuşma yapacakmış gibi tüm meydana ve kalabalığa bakan bir noktada sergileniyordu. İnsanımsı bedeninin oranları aslında çizgi filmlerdeki karakterlere benziyordu ve yapay materyallerden üretildiği çok belliydi. Arkadaşımın anlattığı kadarıyla bu tercih, ürünün hitap ettiği kitleye yani çocuklara daha güzel gelsin diye yapılmıştı.
Etkinliğin asıl kısmı başlayınca ve tüm gözler arkadaşımın en yeni ürününe dikilince herkesi bir heyecan bastı. Bu heyecanla beklemeye başladık ama hiçbir şey olmadı. Herkes sessizce bu yeni oyuncağa bakıyordu ama oyuncağın yaptığı bir şey yoktu. Soğuş, plastik ve cam gözlerle boşluğa bakıyordu. Arkadaşım elindeki cep bilgisayarından verilere yeniden göz attı, bazı ayarlarıyla oynadı ve teknisyenlerle iletişim kurdu ama hiçbir şey değişmedi. Sadece sessizlik vardı. Bir süre böyle zaman harcadıktan sonra oradaki herkesten özür dilendi, etkinliğin başka bir zamanda yeniden düzenleneceği duyuruldu ve bu hatayı telafi etmek için ziyaretçilere çeşitli ikramlar, hediyeler dağıtıldı.
Arkadaşım yanıma gelip benden de özel olarak özür diledi ve oyuncağı üzerinde çalışması gerektiğini söyledi. Ben de durumu anlayışla karşılayıp bir süre mağazada oyalandım ve sonra eve döndüm. Günler birbirini takip etti, ben kendi hayatıma devam ettim ve zamanla arkadaşımın bu ürününü ve etkinliğini unuttum. Bu süre boyunca arkadaşımdan da bir haber gelmedi. Ara sıra böyle yapıp çalışmalarına çekildiğini bildiğim için onu rahatsız etmek istemedim. Kendi yaşamımın alışmış olduğum sıkıcı düzenine kapıldım, işlerimi yaptım ve arada bulduğum boş zamanları da hızlıca harcadım. Bu düzenin ortasında bir gece, hiç beklemediğim bir şey oldu. Arkadaşım beni aradı ve mağazasına gelmemi istedi.
Gece bu kadar geç bir saatte dışarı çıkmak istemediğimi söylesem de arkadaşım ısrar etmeye başladı. Ben ise kesinlikle dışarı çıkmak istemiyordum ve özel veya acil bir durum değilse gelmeyeceğimi belirttim. Son ürünü üzerinde yaptığı çalışmalar hakkındaki önemli bir konu olduğunu söylediyse de bunun bekleyebileceğini, ertesi gün geleceğimi anlattım. Ben böyle bir gecede oraya gelmek istemediğimi söyledikçe o daha da ısrar etti sonra bir noktada ısrarlarından vazgeçip telefonunu öylece kapattı. Hiçbir şey söylemeden telefonu kapatmak onun için bile oldukça kaba bir davranıştı ve beni iyice sinirlendirmişti ama aldırmadan kendi işlerime devam ettim. Bir süre sonra telefonum yine çaldı. Arayan yine aynı arkadaşımdı. Telefonu açıp ne istediğini sorduğumda bu sefer iyice ciddiyetini kaybetmiş ve kontrolden çıkmış sesiyle oraya gelmem konusunda son kez diretti. Hiçbir cevap vermeden telefonu kapattım ve başka bir iş ile ilgilenmek üzere günüme devam ettim.
Ertesi gün mağazaya gidecek olsam da gece yaşananlardan sonra bundan vazgeçmiştim. Böyle kaba davranışları ödüllendirecek birisi değildim. Onun yerine kahvaltımı hazırladım ve bir yandan da haberleri açtım. Günler öncesinde yaşanan tanıtım etkinliğindeki başarısızlığın yankıları hâlâ devam ediyordu. Haberin bir parçası olarak ise hiçbir basın mensubun markanın başında bulunan arkadaşıma ulaşamadığını söylüyorlardı. Bu insanın kendisini dünyanın geri kalanına bu kadar kapatmadığını bilerek tüm olanları oldukça tuhaf karşıladım. Yavaş yavaş akıl sağlığını yitirdiğini düşündüğüm bu dostum hakkında endişelenmeye başlamıştım ama sürdürdüğü tavır buysa benim hayatıma çok karışmasını da istemiyordum.
Bu haberlerden sonra her dışarıya çıktığımda çok rahatsız edici olaylar oldu.İşten her dönüşümde beni takip etmeye başlayan bir figürü fark ettim. Beni takip etmek için özellikle gecenin geç saatlerini, çevrede kimsenin olmadığı zamanları seçiyordu. İnsanların veya benim onu tanıyabileceğimi düşünüyor olmalıydı. Zihnimde bağlantıları kurmak zor olmadı ve bu şüpheli kişinin davranışları iyice dengesiz bir hale gelmiş olan arkadaşım olduğunu düşünmeye başladım. Hareketleri bir tuhaftı, yürüyüşü ve duruşu değişmişti. Beni takip ettiği gecelerin birinde ise yolda yürürken önce yavaşlayıp sonra durmuştum. Ardından kafamı yavaş yavaş geriye çevirip onu görmeye çalışmıştım. Hemen bir ara sokağa kaçmadan önce göz ucuyla yakaladığım gözlerinde ölü ve duygusuz bakışlar vardı. Çok kötü bir durumda olmalıydı.
Beni takip ettiği günler boyunca çok gergin bir ruh halim vardı. Bana bir tehlike oluşturup oluşturmadığını bilmiyordum. Kanun güçlerine gitmeyi düşündüm ama arkadaşım konusunda o kadar düşüncesiz değildim. Ben böyle düşünürken başka haberler de duydum. Anlaşılan tanıtımın yapıldığı mağaza geçici olarak kapanmıştı. Böyle bir markanın böyle bir mağazasının kapanma gerekçesi olarak da mekanın temizlik şartlarının çok kötü bir durumda olduğunu ileri sürdüler. Bu haberle birlikte merak ve endişe duygularım da iyice tavan yapınca bu mağazayı bir ziyaret etmek istedim. Mağazanın cam vitrinleri olduğu gibi duruyordu. İçerideki ışıklar, gecenin karanlığını yenilmez bir ordu gibi işgal etmişti. Caddeden geçen bir insanın içeriye bir göz atmaması imkansızdı. Gecenin bu saatinde mağazayı böyle boş görmek içimdeki bir şeyleri karıncalandırmıştı. İçerideki meydanın ortasında yükseltilmiş kürsüde ise yeni ürünlerini göremeyişim huzurumu olduğu gibi kaçırmıştı. Arkadaşım o ürünü almış mıydı? Üzerinde çalışmaya devam mı ediyordu? Bir süre mağazanın önünde durup içeriye öylece baktım ama caddenin uzaklarından bir figürün beni izliyor olabilme düşüncesi midemi bulandırınca tüm bu soruları zihnimin derinliklerine gömüp sıcak ve güvenli evime döndüm.
Eve gidince işin boyutunu ancak anlayabildim. Kapım zorla açılmıştı, eşyalarım dağıtılmıştı. Tüm dolap ve oda kapıları kırılmış, mobilyalar devrilmişti. İyi ki mağazayı görmeye gitmişim diye düşündüm. Yoksa buradaki deliliğin bir kurbanı olacaktım.
Ben evimi bu halde görmüşken telefonum yine çaldı. Araya yine arkadaşımdı.Telefonu açınca hatların yetersizliğinden kaynaklandığını düşündüğüm iyice bozulmuş, çatlamış ve yozlaşmış sesiyle yine mağazaya gelmemi söyledi. Telefonu hemen kapatıp yere attım. Bir iki saniye sonra ise çok daha korkunç bir düşünce zihnime hücum etti ve yerdeki telefonu baştan elime alıp son aramadaki numarayı çaldırdım.
Evimin olduğu sokağın hemen ötesinden geldi arkadaşımın telefonumun tanıdık zil sesi.
Müthiş bir korku tüm vücudumu sardı ama bu yaşananları sonlandırma düşüncesi ve arkadaşıma zamanında yardım edememiş olmanın verdiği suçluluktan doğan bir güdü beni hemen dışarıya çıkardı. Orada sokağın diğer ucundan bana bakıp uzaklara koşmaya başlayan tuhaf duruşlu bir figür gördüm. Saçları iyice dağılmıştı ama bu saçlar arkadaşıma aitti. Arkasından seslensem de durmadı ve koşturmaya devam etti. Ben de onun arkasından koşturmaya başladım. Birbirleri ile çarpışan ve zihnimin geri kalanını da bulandıran duygular beni hiç de içinde olmak istemediğim bir durumda bırakıyordu ve bu duruma herhangi bir şekilde direnç gösteremiyordum. Kendimi bir tehlikenin içine atıyordum ama zor durumda olan bir arkadaşım için en azından bunu yapabilirdim.
O figürün peşinden koşa koşa en sonunda kapanan oyuncak mağazasına kadar geldim. Sanırım her delilik gibi bu da başladığı noktada bitmeliydi. İçeriye girince tüm ışıklar söndü ve mağaza kapkaranlık bir hal aldı. Mekanın hiç bu halini görmemiş olduğum için kendimi çok yabancı bir yerdeymiş gibi hissettim. Rafların arasına dalıp ışıkları açmak için gerekli panele doğru ilerleyince ise bir kapının kapanıp kilitlendiğini duydum. Bir tuzağa düşüp düşmediğimi anlamak için hızla geri döndüğümde ise kepenkler çoktan indirilmiş, kilit çoktan vurulmuştu. Çok bariz olan bir yemin peşinden ahmakça koşup tuzağa düşmüştüm. Tuzağı kuran kişi ise şu an çevremde dolanıyor ve ödülünü alacağı zamanı sabırsızlıkla bekliyordu.
Çeşitli oyuncakların dizildiği rafların arasında dolaşırken kulağıma çok tuhaf sesler geldi. Mermer zeminde atılan ağır adımlardı bunlar ve çok düzensizlerdi. Seslere ek olarak el feneri gibi bir kaynaktan çıkan bir ışığın da mağazanın içinde dolandığını gördüm. Peşimden gelen tehlikenin farkına varıp sessizleştim ve yavaş adımlarla hareket etmeye başladım. Arkadaşımın beni bulmasına izin vermeyecek, karşıma böyle bir fırsat çıkarsa onu gafil avlayacaktım. Böylece onu en kısa sürede hareketsiz hale getirebilir ve belki onun aklını başına getirebilirdim. Duyduğum bazı tuhaf mekanik sesler ise sanki mağazada hâlâ çalışabilecek olan mekanizmaların varlığını düşündürttü bana. Nedense bu düşünce beni rahatsız etti.
Sessizce bu hareketleri ve sesleri takip ederken ise birden midemi kaldıran bir koku geldi burnuma. Kokunun geldiği yer hareketler ile sesin olduğu yön gibiydi ama daha güçlü bir koku, teknik işlerin yürütüldüğü alt katlara giden merdivenlerden geliyordu. Merdivenlerin olduğu yere gidince ise kapanıp kilitlenmiş bir kapı beni karşıladı. Koku yüzünden bütün vücudum hemen oradan uzaklaşmak istiyordu ama aptalca bir şekilde hareket eden bilinç seviyem bunu yapmama engel oluyordu. Çevrede merdivenlere giden kapıyı açacak bir araç bulmaya çalışırken ise düzensiz ve ağır adımların giderek yaklaştığını fark ettim. Etrafa hızlıca göz atınca arkadaşımı yakınlarda göremedim ve işime yarayacak bir araç aramaya devam ettim. Tam o noktada beni körleştiren bir ışık vurdu yüzüme ve çılgınca çıkan bir ses üzerime doğru koştu.
Muazzam bir korku kütlesi üzerime çöktü ve beni olduğum yerden ışık hızıyla havalandırıp ışığın tersi bir yönde koşturtmaya başladı. Raflardaki oyuncakları devire devire, tezgahların üzerinden atlaya atlaya kaçtım ama mağazanın dışına çıkabileceğim bir yol yoktu. Gerekli araçları bulmadan buradaki hiçbir kapıyı açamayacaktım. Düzensiz ve yavaş adımlar kendini korkunç bir koşuya çevirdi ve arkamdan kovalayan figür delice hareketlerle peşimden gelmeye devam etti. Sesler yaklaştıkça ben de absürt manevralar yapıyor ve bir oraya bir buraya sapıyordum. Arkamdan devirdiğim oyuncaklar ve rafların ise ezildiğini, çatladığını, kırıldığını net bir şekilde duyabiliyordum.
Bir noktada yere serilen oyuncaklar yığını o kadar büyük bir hale geldi ki peşimden koşan figürden saklanmak daha kolay bir hale geldi. Ben de yere yatıp sürünmeye başladım, o figür yaklaşınca da olduğum yerde duruyor, üstümü örten oyuncaklarla saklanıyordum. Bazı noktalarda o figür üzerimde duran oyuncakların üstüne basıyor ve beni eziyordu ama hiçbir ses çıkarmamaya çalışıyordum. Yine de o kadar ağır bir hal almıştı ki onun hala beni buraya davet eden arkadaşım olduğuna inanma konusunda zorlanmıştım. Işığının hüzmeleri ise ara sıra oyuncakların arasından geçip çok yakınıma düşüyordu. Nedense içimdeki bir şeyler o ışığını herhangi bir hüzmesine yakalanmamam gerektiği konusunda bağıra bağıra ısrar ediyordu.
En sonunda o manyak şeyden saklanırken ihtiyacım olan aracı buldum ve merdivenlerin bulunduğu ve berbat kokuların geldiği kapı ile mağazadan çıkış arasında bir seçim yapmam gerekti.
Mağazadan çıkmayı seçtim.
Oyuncakların arasında yavaş yavaş ilerleyip çıkışa yaklaşırken ise yüz yüze geldim, o korkunç şeyle. Arkadaşımın yapmış olduğu en sonuncu üründü bu, o oyuncaktı.
Yüzüme düşen ışık ile yine körleşmiştim ama bütün gücümle hareket etmeye çalıştım. Koştura koştura çıkışa ulaşmayı denesem de oyuncak beni ayak bileğimden tutup düşürdü. Diğer ayağımla onu kovalamaya çalışmışsam da ayağım altında sert bir bedenin durduğu yumuşak bir dokuya vuruyordu. Bütün bu çaresizce debelenmem ise hiçbir işe yaramıyordu. Sonra oyuncağın içindeki bir şeyler patladı, bedeninin bir kısmı alev aldı ve yüzünden çıkan o korkunç ışık sonsuza dek söndü.
Tanıtımının yapıldığı oyuncağın bedeninin üzeri, insan bedeninin dış yüzeyleri ile örtülmeye çalışılmıştı. Parça parça sökülen dokulan oyuncağın dış yüzeyine yapıştırılmış veya bağlanmış ve insan vücudunun korkunç bir beceriksizlikle oluşturulan bir taklidi haline gelmişti. Yüzünde ise yine o gözler vardı, duygusuz ölü bakışlara sahip ölü gözler. Karışmış ve pis durumdaki saçları ise kafa derisi ile beraber sökülüp oyuncağın kafasına yapıştırılmıştı.
Son bir kez hata veren oyuncaktan kurtulup kanun güçlerine haber verdim ve bir hastaneye yattım. Gelen haberlere göre arkadaşımın bedeni alt katlarda bulunmuştu. Gözleri, saçları ve bedeninin bütün dış dokusu ise sökülmüştü.
Vay anasını be bu çok iyidi
YanıtlaSil