25- Düşler (Spooktober '21)



“Merhabalar internetin değerli dinleyicileri, ben sizin mütevazı sunucunuz Zafer Kuzgun ve yaşamın sıradanlığından çıkıp gölgeler arasına saklanan tekinsiz hikayeleri dinlediğimiz, paylaştığımız ve konuştuğumuz Karanlık Perde isimli programımızın yeni bölümüne hoşgeldiniz! Öncelikle programa şu ana kadar verdiğiniz destek için çok teşekkür ederim. Çok da önemli görünmeyen bir günde öylece düşündüğüm bir tarzı hayata geçirip bu günlere kadar getirebilmemiz gerçekten inanılmaz! Bugün de sizleri bu programda çok zengin bir içerik bekliyor. Sitesinde yazdığı ilginç yazılarla öne çıktı, kendisini tanıtmaktan büyük şeref duyarım. Değerli dinleyicilerimiz, karşınızda Utku Kara!”

“Çok teşekkür ederim. Bu gösterdiğiniz ilgi gerçekten inanılmaz.”

“Hayır, hayır. Programa konuk olmayı kabul ettiğin için asıl ben çok teşekkür ederim. Bu programda genelde yaptığımız küçük konuşmaları izninle olduğu gibi es geçip konunun kendisine değinmek istiyorum.”

“Tabi ki.”

“Sitende yazdığın bu yazıların sıradışı konularını nereden buluyorsun?”

“Kendi deneyimlerimden yola çıkıyorum.”

“Tüm bu yazdıklarını birebir deneyimlediğini mi söylüyorsun?”

“Evet ve daha da fazlasını burada anlatmaya hazırım.”

“Bunu hiç beklemiyordum, ben de şu an sizlerle beraber şaşırmış durumdayım değerli dinleyenlerim. Sitede yazdıklarından fazlası mı var?”

“Her zaman daha fazlası var çünkü bunları sürekli deneyimliyorum ama tabi hiç anlatmadığım detaylar da var.”

“Bu detayları bu programın içinde dinlemenin bizler için nasıl bir ayrıcalık olacağına inanamazsın.”

“Ben de bu ayrıcalığı sunmaktan büyük bir keyif duyarım.”

“Lütfen önce bu konuların nasıl açıldığını anlatır mısın? Bazı dinleyicilerimiz konuya aşina olmayabilir. Yazıları nasıl yazmaya başladın?”

“Tabi. Bu konulara yazıları yazmaya başlamadan önce de ilgi duyuyordum ama bu ilgi yüzeysel bir meraktan daha öte bir şey değildi. Konusu açıldığı zaman büyük bir heves ile dinliyordum ama bütün ilgim bu kadardı. Kendi başıma bir araştırma yaptığım veya çeşitli uçta uygulamalar sürdürdüğüm yoktu. Yine de birileri bu konularla ilgili konuşmaya başladığı zaman ben de çeşitli sorular sorar ve o an içinde daha fazlasını öğrenmeye çalışırdım ama çabalarımın en uç noktası buraya kadardı. Sanırım daha fazlasını öğrenmekten ve kendimi istemediğim durumların içine koymaktan korkuyordum.”

“Şu anda da böyle bir durumun içinde değil misin?”

“İçindeyim demek olayın boyutunu küçüksemek olur, oldukça derin bir yerdeyim ve açıkçası yeniden yukarıya tırmanmakta oldukça zorlanıyorum.”

“Peki ne oldu? Nasıl düştün bu kadar derinlere?”

“Bir gün yine arkadaşlarım ile birlikte bu konuları konuşuyorduk. Ne zaman kendimizi yorgun ve boş bir zamanda bulsak konu hep böyle şeylere gelir. Alışkanlığımız veya bağımlılığımız haline gelmişti diyebilirim. Tabi bu seferki konuşma biraz farklıydı. Arkadaşlarımdan birisi, eline çok önemli bir nesnenin geçebileceğinden bahsetmişti.”

“Nasıl bir nesne?”

“Erdem Söz’ün Gök Haritası.”

“Erdem Söz…”

“Evet neden böyle bir tepki verdiğini anlayabiliyorum. Biz de aynen bu şekilde bir tepki vermiştik ama bir yandan da önümüze bir daha çıkmayacak bir fırsat çıkmıştı. Durdurulamaz bir merak duygusu içimizde köpürüyordu ve soğukkanlılığımızı koruyacak durumda değildik.”

“Ne yaptınız?”

“Diğer arkadaşlarımız bu harita ile hiçbir şey yapmak istemedi ama onlar da en az benim kadar heyecanlanmıştı. İçten içe oradaki birisinin bu haritayı kullanmasını istiyorlardı, bunu biliyorum. Bu yüzden haritayı ben aldım.”

“Tanrım!”

“İnan bana size anlatacağım bu olaylar sırasında aynı kelimeyi ben de defalarca kullandım.”

“Neye benziyordu?”

“Kitaptı aslında. Üzerinde yıldız haritaları, gezegenin kendi çizimleri, yapılması gereken hesaplar, göz önünde tutulması gereken değişkenler ve kullanılması gereken harici araçlar vardı. Bizim başka alanlarda kullandığımız pek çok haritaya benziyordu aslında ama küçük detaylar, yöntemler ve çizim tarzı açısından farklar vardı. Haritaları incelediğimde ise benim elime geçmeden önce bütün kitap tek bir yeri, noktayı bulmak için kullanılmış gibi görünüyordu.”

“Nereyi?”

“Var olmayan bir yeri.”

“Ne yaptın bu harita ile?”

“Hiçbir şey, onu kullanmaya çalışacak kadar dikkatsiz değildim. Onu evime götürdüm, kitaplık raflarımın birine koydum ve bir süre öylece durdu.”

“Böyle bir şeyi evinde tutmak…”

“Delilik evet. Benim için de öyle oldu. İlk başta her şey çok sıradandı ama zaman içinde bazı rahatsızlıklar yaşamaya başladım. Olmadık yerde endişelenmeye başlıyordum, bu endişelerle birlikte de midem bulanıyordu. Tenimde karıncalanmalar ve kaşıntılar oluyordu.”

“Bu bile başlı başına insanın aklını başından almaya yeter.”

“İlk başta bir şey düşünmedim. Belki başka bir sağlık durumundan kaynaklanıyordu bu sorunlar. Mevsim değişimi zamanlarında yaşanabilecek bir şeydi. Belki de haritanın yapıldığı materyallere karşı bir alerjim vardı. Yine de aradan zaman geçtikçe bu sağlık sorunlarım da ciddileşti. Gittiğim doktorlar bana her zamanki ilaçları önerdiler.”

“Nasıl iyileştin peki?”

“İyileştim demek pek yerinde olmaz ama en azından bazı sorunların üstesinden gelebildim. Kaşıntılara ve bulantılara geçici çözümler bulabiliyordum ama yaşadığım sorunlar keşke sağlık ile sınırlı kalsaydı.”

“Neler yaşadığını bütün detayları ile duymak isteriz ama dinleyicilerimizden bir kısmı bu haritanın neden böyle sorunlar yaşattığını anlamamış sanırım. Açıklamayı siz yapmak ister miydiniz?”

“Tabi ki. Haritayı çizen kişi yirminci yüzyılın başlarında yaşamış olan ünlü matematikçi Erdem Söz. Yaşamış diyorum ama ne zaman öldüğünü bilmiyoruz, eğer hiç öldüyse. Kırklı yıllardan önce öylece ortadan kayboldu, yanında bazı araştırmacıları, öğrencileri ve yardımcıları ile birlikte. Aslında bilim ve matematik dünyasına fazlasıyla katkıları olan bir isimdi Erdem Söz ama yaşamının son yıllarında yürüttüğü bazı çalışmalar hem etik dışı hem de doğa dışı olarak nitelendiriliyordu. Bu dönem onun özellikle İsimsiz Yazmalar’ı incelemek istemesiyle başlamıştı. Ondan sonra kişiliğinde de yaşamında da çok dramatik değişimler oldu ve detayına inmemizin çok da hoş olmayacağı bazı olaylar gelişti. Bu olaylarla birlikte de ortadan kayboldu.”

“Çok teşekkürler bu kısa ve öz açıklamanız için. Tabi bu kişi hakkında kocaman kitaplar bile yazılabilir ama konuyu daha fazla uzatmak ve ana odağımızdan iyice uzaklaşmak istemeyiz. Harita elinize geçtikten sonra neler yaşadınız?”

“Dediğim gibi önce bazı sağlık sorunları yaşadım ama bunların ardından çok daha ciddi meseleler ortaya çıktı. Evimin içinde güvende hissetmemeye başladım.”

“Neden öyle hissettiniz?”

“Evin duvarlarından bazı sesler gelmeye başladı. Sanki duvarların arasında fareler dolaşıyormuş gibi veya tesisatta sıkıntılar varmış gibi. Bunun için gerekli uzmanlarla görüştüm, evime gelip duvarları ve tesisatı incelediler. Yine de hiçbir şey bulamadılar. Sorun aynı şekilde devam etti ve geceleri uyuyamamaya başladım. Gözlerimi kapattığım zaman duyduğum tıkırtılar giderek daha fazla şiddetlendi, yakınlaştı. Ne zaman uykuya dalacak olsam elini bana doğru uzatan varlıkları istemsizce gözümde canlandırdım. Her bir gece, bir öncekinden daha da rahatsız edici olmaya başladı. Gözlerimi açtığım anda sesler kesiliyordu ama kapattığımda kesinlikle devam ediyorlardı. Uyumak neredeyse imkansız hale gelmişti. Sonra bir gece…”

“Evet?”

“Bir gece yine bu seslere daha fazla dayanamadıktan sonra gözlerimi açtım ve bir anlığına, sadece bir anlığına gözlerim hala açıkken bana doğru uzanan bir el gördüğümü sandım.”

“Korkunç!”

“Evet korkunç ama en korkuncu bu da değil. Bu anlık görünün yarattığı şoku üzerimden attıktan sonra fark edebildim. Sesler devam ediyordu ve artık duvarlardan gelmiyorlardı.”

“Nasıl yani?”

“Evin içinde bir şeyler vardı.”

“Tanrı aşkına… Ne yaptın?”

“Yatağımda bir süre öylece bekledim. Bacaklarımı karnıma kadar çektim, örtüyü de çeneme kadar kapadım. Sesler evin içinden gelmeye devam etti, bir uzaklaştı, bir yakınlaştı. İyice yakınlaşınca hatırladım, odanın kapısının açık kaldığını. İnanılmaz bir güdü yatağımdan kalkıp kapıya fırlamamı ve onu kapatmamı söylüyordu ama o noktada korkularım çok daha ağır bastırıyordu. Örtünün beni koruyabileceği veya gizleyebileceği gibi aptalca bir düşünce ile örtünün altına sığınıyordum. Evimin içindeki işgalci de bu aptallığı sezmiş olacak ki sesler iyice yaklaştı ve tam kapının önünde durdu.”

“Nereye saklandın?”

“Saklanmadım, artık herhangi bir şey düşünemiyordum. Korkmuştum, hareket edemiyordum. Sadece sonumu bekliyordum. Ne var ki öyle bir son hiçbir zaman gelmedi. Sesler bir anda olduğu gibi uzaklaştı, sıkıştı ve kesildi. Eve sessizlik çökmüş olmasına rağmen ben hala yatağımda duruyor, örtünün altında saklanıyordum. Gözlerim kapının olduğu noktaya kilitlenmişti. Her an o şeyin geri geleceğini ve kapıdan geçip kendini göstereceğini düşünüyordum. Çok terlemiştim ama aynı anda üşüyordum da. Örtüyü tutan parmaklarım titriyordu. Tenimdeki kaşıntılar ve karıncalanmalar artmıştı. İçime dolan endişe midemi hiç olmadığı kadar bulandırıyordu.”

“Bir noktada bu durum değişmiş olmalı.”

“Evet. Ani bir güdünün etkisiyle bir fırsat yakaladığımı düşündüm ve kapıyı kapatmak için yatağımdan fırladım.”

“Kendini odaya mı kapattın?”

“Hayır. Kapıya geldiğimde koridor zeminine yayılmış izleri gördüm. Sarı mı yeşil mi olduğunu algılayamadığım bir renge sahipti bu izler. Çamurlu, ıslak, kirli bir dokuya sahipti. Şekli insan ayağını andırıyordu ama çok uç boyutlarda çarpıklaşmıştı. İzler bütün evi dolaşıyordu ve gerçekten kapının önüne kadar gelip geri dönmüştü. İzlerin bittiği nokta ise duvarın ıslak bir kısmıydı.”

“Duvardan mı geçmiş?”

“Öyle görünüyor.”

“O şey hala duvarlarında mı dolaşıyor yani?”

“O zaman için öyleydi, evet. Yaşadığım bu olaydan sonra çözüm arayışlarına girdim. Bu arayışın başladığı nokta ise yine Erdem Söz’ün haritası oldu.”

“Haritayı daha ciddi bir şekilde incelemeye başladın yani.”

“Evet.”

“Neler buldun?”

“Bu haritayı… veya mekanizma diye düzeltsem daha doğru olur. Bütün kitabı bir makine olarak düşünebiliriz çünkü her bir sayfada ayrı bir mekanizma mevcut. Bunları zihninizin içinde birleştirdiğiniz zaman uzay zamanın içindeki veya dışındaki herhangi bir noktayı bulmak için gereken işlemleri uygulayabiliyorsunuz.”

“Nasıl bir mekanizma olabilir ki bu?”

“Günümüzün bilgisayarlarına benzeyen bir mekanizma bu.”

“Peki uzay zamanın dışı derken neyi kastettiniz?”

“Bildiğimiz boyutların dışında tanımlanabilecek konumları kastettim.”

“Olası bir şey mi bu?”

“Evet öyle, kitabın içinde bu bilinmeyen boyutlar için girebileceğiniz değişkenler var. Bu değişkenleri öne sürülen denklemlerde kullanırsanız istediğiniz gibi seçtiğiniz bir noktaya gidebilirsiniz. En azından bu noktaya gidecek yolu bulabilirsiniz.”

“Siz ne yaptınız?”

“Benden önce kullanıldığı gibi kullanmayı tercih ettim. Önceki kullanıcı neler yapmışsa onları inceledim.”

“Nereye gitmek için kullanılmış?”

“Gökyüzündeki bir yıldıza odaklanılmış bu hesaplamalarda.”

“Uzaydaki bir yıldıza gitmek için mi kullanılmış?”

“Hayır ama istenilen yere gitmek için bu yıldızın temel alınması gerekiyormuş. Bütün hesaplamaların merkezinde o yıldız ve gökyüzünde bulunduğu konum hep sabit.”

“Eski denizciler gibi… peki neden diğer yıldızlar da kullanılmamış ki? Hepsi de sabit değil mi?”

“Hayır affedersiniz, benim hatam. Bir yıldız değil aslında, bir gök cismi. Diğer yıldızlar gibi sabit bir noktada durmuyor. Yılın farklı gecelerinde, gecenin farklı saatlerinde gökyüzünde farklı bir konumda oluyor.”

“Yani bu bir yıldız değil, bir…”

“Evet, gezegen. Bilinen bir gezegen de değil. Hiçbir şekilde gökyüzünde görünemiyor veya herhangi bir aygıt ile tespit edilemiyor. Birçok astronomun bu gezegeni bulma çabası olmuştu ama hiçbiri somut bir kanıt bulamadı. Bu haritada ise nerede olduğu, hangi konumlara doğru kayacağını ve onun nasıl referans alınacağı yazılmış.”

“Siz ne yaptınız?”

“Tabi ki kitapta hesaplanan yolculuğa başladım.”

“Böyle bir yolculuğa nasıl başlanır ki? Nereye gittiğinizi biliyor muydunuz?”

“Hayır bilmiyordum ama yolculuğum boyunca gittikçe yakınlaştığımı hissedebiliyordum.”

“İlk durağınız neresiydi?”

“Önce şehirden çıktım ve uzun bir süre şehirler arası yollarda doğuya doğru ilerledim.”

“Ne kadar doğuya?”

“Dağlar daha fazla yola izin vermeyecek kadar ilerledim ama daha fazla gitmeme zaten gerek yoktu.”

“Yoksa o lanetli dağlar mı…”

“Hayır hayır, kader bana daha merhametli davrandı ve o dağları hiç görmeden yolculuğumun yönü değişti. Yine de çok açık konuşacağım, o tekinsiz zirvelere yaklaştıkça insanın ruhu zayıflıyor, bir güvensizlik hissi aklın her noktasına yayılıyor. Buna rağmen ilk durağıma varmıştım ve araçlarla yaptığım yolculuğun da sonuna gelmiştim.”

“Bundan sonra kendiniz mi yürüdünüz?”

“Kendim tırmandım, evet. Ta ki kitapta işaretlenen bir mağaraya gelene kadar. Yolumun geri kalanı dar geçitlerde, karanlık tünellerde ve dünyanın daha derinlerinde geçti.”

“Mağarada neler vardı?”

“İlk başta hiçbir şey yoktu. Sessizlik, karanlık, yalnızlık. Hava gittikçe beni sıkmaya, ciğerlerimi boğmaya başlamıştı. Zihnim de yavaş yavaş bulanıyordu, davranışlarımı ve kararlarımı takip etmekte zorlanıyordum. Zaten bu sorunlarla birlikte başka bir sorun daha ortaya çıktı. Karanlığın içinden sesler gelmeye başladı. Evimin duvarlarından gelen ve beni olduğum yerde korkudan felç eden seslerle aynıydı bunlar. Sonu gelmez tüneller ve dar geçitler bitince büyük bir boşluğa girmiştim ve içeride bu sesler daha da artmıştı. Bu boşluğun merkezine ilerledikçe seslerin kaynağı olan yaratıklar da çevremi sardı ama yürümeye devam ediyordum. Bana sonsuzluk kadar uzun gelen bir süreden sonra yeniden dar geçitlere gelince sesler de geride kalmıştı. Hızlı hızlı kendimi o geçitlerin ardına attım ve yeniden dış dünyaya çıktım.”

“Dağların hangi tarafından çıkmıştın?”

“Nasıl yani?”

“Doğuya doğru olan yoluna mı devam etmiştin? Eğer öyle yapmışsan bahsettiğimiz o dağlara yaklaşmışsın demektir.”

“Hayır, bildiğimiz yönlerden herhangi birisini takip ettiğimi sanmıyorum. Dışarıya çıkınca kendimi kocaman bir ormanın içinde buldum. Belki dağların arasına sıkışmış başka bir boyut veya dünyaya gelmiştim, bilmiyorum. Yine de haritanın, kitabın, mekanizmanın talimatları kesindi ve onları takip etmeye devam ettim. Bu da beni ormanın daha da derinlerine götürdü. Çok nemli ve yoğun bir hava vardı. Vakit geceydi ama tepedeki bir yıldızdan gelen sönük bir ışık sayesinde çevrede neler olduğunu az çok görebiliyordum. Toprak ıslaktı, çamurluydu. Havada süzülen tanecikleri görebiliyordum. Sarı, yeşil renkli bu tanecikler anladığım kadarıyla oradaki ağaçların üzerine yapışmış mantar türlerinin veya bazı başka bitkilerin sporları, tohumları olmalıydı. Çevredeki bu etkenleri incelerken yine aynı sesleri duydum. Ormanın içinde de aynı varlıklar dolanıyor olmalıydı.”

“Ne yaptın peki? Nasıl çıktın oradan?”

“Koştum. Hızlı bir şekilde takip ettim haritayı ve eninde sonunda kendimi bu ormanın içindeki bir yerleşimde buldum. Küçük bir köy gibiydi ve küçük bir kraterin ortasına inşa edilmiş bir kuyunun etrafına kurulmuştu. Evler ağaçlardan yapılmıştı, tarzları herhangi bir güzellik algısından veya gösterişten yoksun bir sadelikteydi. Gökyüzündeki o tekil parlak cisimden gelen ışık bütün köyü aydınlatıyordu. Süzülen parlak tanecikler ise kuyunun etrafında biraz daha yoğunlaşmıştı. Köylüler hemen benimle ilgilendiler, beni beslediler ve dinlenecek yer verdiler. O kadar yorgundum ki kendimi bir yatağa attığım gibi uyudum.”

“Uyandığında ne oldu?”

“Aslında dışarıdan gelen sesler ile uyandım. Herkes telaş içindeydi, bazılarının elinde el yapımı silahlar vardı. Çevreleyen ağaçlık alandan da sesler geliyordu, yine beni takip eden yaratıklardı bunlar. Oradaki köylülerin anlattığına göre bu yaratıklar düzensiz aralıklarla köye saldırıyorlar ve yapabildikleri zaman birilerini kaçırıp geri gidiyorlardı.”

“Yaratıklar sürekli o köye mi saldırıyorlarmış?”

“Evet, ben de kendimce şüphelendim. Bu kadar küçük bir köye saldırıp birilerini kaçırıyorlarsa ve bu saldırılar sürekli oluyorsa bu köy nasıl hala ayaktaydı?”

“Nasıl?”

“İşin en ilginç yanı ise köy halkı aslında küçülüyor gibi de görülmüyordu. Sürekli birileri eksiliyordu ama sanki onların yeri bir şekilde dolduruluyordu.”

“Sen ne yaptın?”

“Geri dönmeye çalıştım birkaç defa ama kitap artık bana yardım edemiyordu. Buraya gelmek için düzenlenmişti hesaplamalar, dönmek için yeni hesaplamalar yapmam gerekti.”

“Yapabildin mi?”

“İlk başta zor oldu ama eninde sonunda yaptım.”

“Çıkabildin yani oradan…”

“Hayır çıkamadım.”

“Nasıl çıkamadın?”

“Çıkamadım. Hesaplamaları yapana kadar o köyde kaldım, hesaplamaları yaptım ve o köyde kalmaya devam ettim. Hesaplamaları yaptığım günden beridir köyde her uyuduğumda rüyamda bu dünyada yaşadığımı görüyorum. Bu programı dinliyorum, hayatımı yaşıyorum, işe gidiyorum, arkadaşlarımla vakit geçiriyorum. Bu dünyada uyuduğumda ise o köyde uyandığım düşleri görüyorum.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlık Perde

Sırık Bölüm 1: Sarıbolu (Spooktober '24)

Sırık Bölüm 0 (Spooktober '24)