19- Deliliğin Yankıları Bölüm 3: Deney Raporları (Spooktober '22)

  Gaz


“Yarıktan çıkardığımız gazı genç mühendisimiz ve değerli profesörün yardımıyla kullanılabilir hale getirdik. Yabancıl maddeyi artık insan vücuduna sokabilecek bir şekilde kullanabiliyoruz. Tesisimizin dolaşım sistemlerinde dolaşan bu şey sayesinde bölmeler arası iletişim kurabiliyoruz, bütün yapıya güç verebiliyoruz ve de dışarıdaki etkilerden kendimizi yalıtabiliyoruz. İlk başta elimizdekiyle ne yapacağımızı bilemesek de genç mühendisimizin tasarladığı cihazlar sayesinde gaz üzerinde fiziksel çalışmalar yürütebildik. Profesör de bu aygıtları kullanarak gizemli maddeyi çevresinde toplanan atıklardan arıtabildi. Böylece ayrışmış son ürünü saf haliyle yeri geldiğinde depoladık, yeri geldiğinde harekete geçirdik. İşte denek ile yapmak istediğimiz de tam olarak bu. Gazı onun hücresinin içine pompalayarak solumasını sağlayıp istediğimiz hareketleri sergilemesini sağlayacağız.

Şu ana kadar gazın deneğin metabolizmasına çoktan karışmış olması gerekiyor. Hücreden gelen veriler ise bedeninde herhangi bir değişimin yaşandığını göstermiyor. İstediğimiz etkileri gözlemlemek bir yana dursun, içine soluduğu bu yabancıl gazın, bedeninde bir sorun çıkarması gerekiyor. Görebildiğimiz kadarıyla bir sorun yok. Bu da aslında başlı başına sıradışı bir durum ve beklenmedik de olsa bir sonuç aldığımızı gösteriyor. Tabii bu sonuçla ne yapacağımızı bilmiyoruz. Profesör hücreye verdiğimiz gazı kesmemizi ve uzun vadede saptanabilecek sonuçlara odaklanmamızı söylüyor. Direktör ise deneğin bedenindeki gaz oranını artırma konusunda baskı yapıyor. İki önerinin de bir fark yaratacağını düşünmüyorum. Deneğe verdiğimiz yabancı madde şu an yeterli, bunun etkilerini başka deneylerde göreceğiz.”


Sağkalım


“Yarıktan çıkan gaz tek başına denek üzerinde istenilen etkiyi göstermeyince başka seçenekler düşündük. Deneğin gerekli değişimler sağlanana kadar zorlanması gerek. Hayatta kalma içgüdüsü türü fark etmezsizin bütün canlılarda en baskın bilişsel oluş halidir. Bu içgüdü tetiklendiği zaman bilinç üstü ve bilinçaltı birbirinden ayrık kalamaz, tek varlıkmış gibi birlikte çalışırlar ve canlının kendi sınırlarını yaşama uğruna en uç noktasına kadar zorlamasına neden olurlar. Bu deneyle de yapmak istediğim tam olarak bu. Deneğin yaşam koşullarını uç noktalara kadar zorlayıp bir tepki vermesini sağlamaya çalışıyoruz. Ona en olmadık yiyecekleri verecek, hücrenin çevresel şartlarını en aykırı düzeylere çıkaracak ve en minimal miktarda su vereceğiz. Ölmemesi için ona dayattığımız bu düzeni kabul etmezse ölecek.

En azından beklentimiz bu yöndeydi. Denek uzun bir süredir bir şey yemiyor, hücreye verdiğimiz sudan da içmiyor. İçeriyi ısıtmıyoruz, bu kadar derinde de olabildiğince soğuk. Yaşamı ancak destekliyor ama bu kadar gelişmiş bir canlının sağlığına elverişsiz olması gerek. Uykusunu da sık sık bölüyor ve yeniden uyumasına izin vermiyoruz. Çoktan ölmüş olması gereken denek hiçbir şey yemeden, hiçbir şey içmeden, pek az uykuyla durarak ölümüne soğuk bir hücrede günlerdir ayakta duruyor. Odayı okuyan aygıtlarımız deneğin bedeninde en ufak bir dalgalanma olmadığını gösteriyor, ki olması lazım. Ölseydi hiç bir şey okuyamazdık ama canlıysa da bu sefer verilerinin sürekli değişiyor olması gerekirdi. Aygıtlara göre denek ne ölü ne de canlı. Sadece öylece var olmaya devam ediyor.”


İzolasyon


“Alıcılarımız yarıktan gelen sinyaller yakalayınca biz de odağımızı o dipsiz çukura çevirdik. Dipsiz diyorum çünkü hiçbir araç veya aygıtla o yerin derinliğini tam olarak ölçemedik, bütün çabalarımız sonuçsuz kaldı. Söyleyebildiğimiz kadarıyla o karanlık hiçliğin bir sonu yok, uzay kadar derin ve boş. Böyle dememin sebebi orada hiçbir şey algılayamıyor olmamız ama ilginç bir sonuç da çıkarmadık değil. Yakaladığımız sinyallerin kendi iletişim çabalarımızın bize geri dönen yankıları olduğunu anladık. Sinyaller bozuk ve çarpıktı, bu yüzden çukurun boyutlarını belirleyemedik. Tabii bu durum bize bazı farklı olasılıklar da sundu. Yarığın kendisini deneğin potansiyeline ulaşmak için kullanacağız. Onu yeni bir hücreye yerleştirdik, yarığın derinliklerine bakan pencereye sahip bir tanesine. Denekle olan bütün iletişimi kesip onu tamamen yalnız bırakacağız. Ona pencerenin dışında sonsuzluğa uzanan yarıktan başka bir şey kalmayacak.”


“Ne olmasını beklediğimi bilmiyordum ama bir şeylerin olmasını bekliyordum. Deneğin durumu giderek… tuhaflaşıyor. Sağlığı yerinde, en azından verilere göre ama beti benzi atmış gibi soluk bir teni var. Gözleri boş bakıyor, hiçbir şekilde ses çıkarmıyor. Çoğu zaman yatağına veya bir köşeye oturup öylece karşısına bakıyor. Orada bir şey olduğundan değil, en azından bildiğimiz kadarıyla. Bazen olduğu yerden kalkıyor, pencerenin yanında dikiliyor ve saatlerce dışarıya, karanlığın içine bakıyor. Orada ne görüyor bilmiyorum ama ilgisini çok çektiği kesin.”


Uykusuzluk


“Sağkalım deneyi sırasında aklıma çok güzel bir fikir gelmişti. O deneyde söz konusu özneyi yaşam değerlerini zorlayacak derecede uykusuz bırakmaya çalışıyorduk. Ya deneyin sadece bu kısmını alıp sınırlarımızın ötesindeki şartları dayatırsak? Ya denek tamamen uykusuz bırakılırsa? Kaç gün ayakta kalacak? Ona vermiş olduğumuz tuhaf madde yine metabolizmayı canlı tutacak mı? Uykusuz kaldığı her günün onu biraz daha zorlayacağını ve bizi istediğimiz sonuçlara biraz daha yaklaştıracağını düşündüm. Gaz zihin ile çevresi arasında bir etkileşim mekanizması kuruyor. Şu ana kadar dayattığımız koşullar zihni daha bizim istediğimiz noktaya kadar pişiremedi ama onu uykusuzlukla zayıflatırsak… işte o zaman aklı da bedeni de dilediğimiz gibi bükebiliriz. En azından bükülecek hâle getiririz.”


“Uykusuzluk kesinlikle en başından beri takip etmek istediğimiz yoldu. Denek bize somut sonuçlar vermekle kalmadı, aynı zamanda takip edecek ipuçları da sundu. Açıkçası neden böyle bir durum ile karşılaştığımıza anlam veremiyorum ama elime sonunda bir şey geçti ve bunu kullanacağım. Denek uykusuz kaldığı günlerin sonuncusunda tuhaf bir ninni söylemeye başladı. Uykusuzluğunu kendi kendine ninniler söyleyerek mi gidermek istemişti? Kendi kendine yeni bir gerçeklik kurgulayacak kadar bozulmuş muydu zihni? Her durumda ninnide kullandığı kelimelerin bir anlamı yoktu veya bizim bildiğimiz bir dilde değildi. Şartlar göz önüne alındığında yabancı bir dil bilmesi mümkün değil ama yine de anlamlı bir şeyler söylüyor gibiydi. Bir şekilde o ninni kafalarımızda yankılanıyor, kalıcı bir etki bırakıyor. Bir an önce ninniyi unutmayı istiyor olsam da, tüm bu durum hakkında tuhaf bir şeyler var.”


Karanlık


“Önceki deneylerde hem fiziksel hem de mental değişimler tetiklemeyi amaçladık ama aslında ayrı ayrı yapıldığında bunlar başarısız olmuşlardı. Yarıktan çıkan yabancıl gazı verdiğimizde bir şey değişmedi. Öznenin yaşam şartlarını sonuna kadar zorladığımızda da bir şey değişmedi ama bu durum iki deneyin birlikte sonuç vermesinden kaynaklandı. Aynı şekilde imkansız şartlarda deneğin sağ kalmasını sağlayan gaz, onun uyumadan ayakta durmasına da neden oldu. Biz de işleri biraz daha ileri götürmek istedik. Şu ana kadarki deneylerde ya deneği sürekli bir şeylere maruz bıraktık ya da bir şeylerden yoksun bıraktık. Bu sefer daha temel bir unsuru onun elinden alıyoruz, ışığı. Denek uzun bir süre boyunca mutlak karanlık bir ortamda kalacak. Pencerede yarığın karanlığıyla baş başa kalınca bir ilerleme kat etmiştik, aynı şekilde uykusuzluk da somut sonuçlar vermişti. Böylesine bir karanlık ortamın deneğin hem bedeninde hem de zihninde bazı değişimlere yol açacağını öngörüyoruz.”


“Biz… bunu anlayamıyoruz. Hücrenin duvarlarının belirli etkilerden bizi yalıtabilmesi gerekiyordu, o yüzden bu olasılığı geçiyoruz. Eğer böyle bir durum varsa ve yalıtım mümkün değilse, zaten büyük bir sorunun içindeyiz demektir. Ama mühendisimiz bizi temin etti, tasarımı işliyor. Bu da demektir ki her ne duyduysak bu gerçekliğin bir ürünüydü. Aygıtlarımız içeride yabancı bir varlık algılamadı, bir ses de saptamadı. Çıkan sesin deneğe ait olmadığını da biliyoruz, işte bu yüzden neye güveneceğimizi anlayamıyoruz. Denek sessizce dururken içerideki karanlıktan bir ninni duyduk. Uykusuz kaldığı zaman deneğin kendisinin söylediği ninniydi bu. Sesi duyduğumuzda sonuçları kaydedip özneyi başka bir hücreye taşıdık. Sonra boş karanlık hücrenin içinden o ninniyi yine duyduk. Işıkları açıp içeriyi kontrol edince hiçbir olası kaynak bulamadık. Bu deneyden beridir tesis personeli yer yer ninniyi duyduğunu söyleyip duruyor.”


Oyuncak


“Son deneylerle birlikte farklı ipuçları elde ettik ama yürüttüğümüz çalışmanın da doğasını değiştirdik. Tesis personeli el ile müthiş bir titizlikle ayrıntılı bir seçim sürecinden sonra buraya getirildi. Onların akıl sağlığını riske atamam. Kendi dengemi de aynı şekilde korumak zorundayım ama deneyler devam edecek. Bu kez hücrenin içindeki şartlar konusunda hiçbir aşırılık yok ama öznenin zihniyle oynamayı sürdürüyoruz. Onunla hâla iletişim kurmuyoruz fakat hücreye bir oyuncak ayı yerleştirdik. Günler boyunca maruz kaldığı aykırı koşullardan sonra hücresinde bulduğu oyuncak ayı denek için iyileştirici bir farklılık oldu. İletişim eksikliğini o oyuncak ile telafi etti ve bir bağ kurdu. Bu bağlılığın ve bağımlılığın yine uzun bir süre devam etmesine izin verdikten sonra bir gece denek uyurken oyuncağı hücreden çıkarıp dolaba koyduk. Amacımız deneğin hareketlerinde oluşacak değişimlerin kendi psiyonik etkilerini hangi yönlerde farklılaştıracağını gözlemlemekti. Yalnız bir sorun çıktı. Sabah hücreyi yine kontrol ettiğimizde oyuncağın hâla içeride olduğunu gördük. Gidip dolabı kontrol edince aynı oyuncağın orada da olduğunu gördük. Sadece bir oyuncak vardı, ikinci oyuncak nereden ve nasıl oraya geldi? Ertesi gece ikinci oyuncağı da hücreden çıkardık, ta ki sabah bir üçüncüsünü hücrede görene kadar.”


Dalış


“Bu deneyle birlikte birkaç farklı şeyi aynı anda başarmayı düşünüyoruz. Öznenin zihnini istediğimiz doğrultuda yönlendirebileceğimizi, düşüncelerini bükebileceğimizi öngörüyoruz. Önceki deneylerden elde ettiğimiz veriler ve etkili olduğu konusunda karara vardığımız yöntemler deneğe nasıl müdahale edebileceğimizi gösterdi. Tek sorun ise öznenin her seferinde biraz daha direnç gösterebiliyor olması. Bu direnç ise hiçbir şekilde beklemediğimiz yerlere çıkabiliyor. Mühendisimiz ve profesörle birlikte çalışarak bu soruna bir çözüm bulmuş olabiliriz. Bildiğimiz kimyasallarla yabancıl gazın etkilerini beraber kullanarak deneğin ötezihinsel kapasitesini yakıp hafızasını silebiliriz. Böylelikle yeni deneylerimizde daha güvenli bir süreç işleyebiliriz. Bu kadar ilerleme kat etmişken bulduğumuz bu yeni teknik, araştırmamıza büyük katkılar sunacaktır.

Diğer yandan istediğimizi almanın farklı yollarını da keşfetmiş olabiliriz. Bu konuda bazı kurşun geçirmez önesürümlerim var. Öznenin zihni çevresindeki fiziksel varoluş ile etkileşime geçiyor. Ortamın içindeki katı varlık zihindeki dinamiklere göre bükülüyor, değişiyor, çarpıtılıyor. Zihin kendi varlığını üç boyutlu uzaya yansıtıyor, aklı oluşturan bilgiler ağı somut dünya üzerinde yankılanıyor. Bu anomali kendisini bilişsel bir yapının fiziksel bir kuklası şeklinde yaşatıyor. Tabii bu durum, etrafındaki dünyanın da zihni etkilemesine sebep oluyor, akıl ve çevresi sürekli yozlaşıp duran bir kısır döngüye giriyor. Bu etkileşimin içine ise başka hangi zihinlerin veya başka dünyacıl değişkenlerin girdiğini bilemiyoruz. 

Bu noktada kendimden emin bir şekilde diyebilirim ki deney sürecinde sonraki aşamaya geçebiliriz. Denek ve tesis cerrahi deneylere hazır.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlık Perde

Sırık Bölüm 1: Sarıbolu (Spooktober '24)

Sırık Bölüm 0 (Spooktober '24)