8- "O Şey" (Spooktober '22)
“Değerli okurlarımız, bilinmeyenin derinliklerine doğru dalışa geçtiğimiz dosya konularımızın bu bölümünde bu sefer size dedikoduları veya ikinci el raporları değil, olayın doğrudan kurbanlarını getireceğiz. Kuzgunluk adı ile anacağımız kasabaya dadanmış olan tanımlanamayan bir caninin saçtığı dehşeti, bu dehşetin hedefinde olan insanların ağzından duyacaksınız. Kasabada yaşanan olaylar, zavallı bir gencin vahşice ölmesiyle sonuçlanmış ve bu durumun sorumlusu olan cani de ne yazık ki serbest kalmıştı. Böyle tehlikeli bir figürün bölgeye geldiğinden ilk şüphelenen kişi kasabanın öğretmeniydi. Kurban ile tüm bu olaylar boyunca ilgilenmiş ve sonra da otopsisini yapmış kişi de yine kasabanın doktoruydu. Zavallı genç ile birlikte aynı olayı neredeyse birebir yaşamış ama kaderin açıklanamayan bir tavrı ile sağ kalabilmiş diğer genç de yerleşimdeki teknik işlerin altından kalkan eski bir öğrenciydi. Bu insanların özel hayatını korumak için özel isimlerini vermeyeceğiz ama onları sırasıyla Öğretmen, Doktor ve Öğrenci olarak anacağız. Yerleşime gidip bu insanlarla birebir konuştuk. Şimdi okuyacağınız satırlar bizim bu vakaya bulunduğumuz bir yorum olmayacak, bu insanların kendi seçtikleri sözler olacak. İlk konuştuğumuz kişi Öğretmen.
‘Geceleri çok geç saatlerde uyuyorum. Gün vakitlerinde çok çalıştığım için güneş batınca kendimi kafa dağıtmaya veriyorum, bu yüzden kalan işlerimi de ancak gece yarısından sonra yapabiliyorum. Gecenin yarattığı sessiz ve huzurlu ortam ayrıca çalışma verimliliğimi de artırdığı için bana göre gayet yerinde bir düzen oluyor, her ne kadar biraz uykusuz kalsam da. Bu alışkanlığım da bana geceleri çevrede olan alışılmadık hareketleri gözlemleme fırsatı veriyor. Bizim kasabamız çok fazla ziyaretçi ağırlayan bir yer değil, yılın en yoğun vakitlerinde bile. Bu yüzden herhangi bir günde gündüz vakitlerinde bile pek yabancı gördüğümüz olmuyor. İşte bu yüzden gecenin alışılmadık bir saatinde kasaba sokaklarında tuhaf tuhaf dolaşan bir yabancı gördüğüm zaman neden herkesi uyarmak isteyecek kadar şaşırdığımı anlayabilirsiniz. Eğer sarhoş olsaydı anlardım ama sarhoş değildi. Düzgün bir insan gibi yürümüyordu, sakat da değildi. Hareketleri sertti, ağırdı, sağlamdı ama tuhaftı. Sıradan bir insana benzeyen bir ritmi yoktu.
Kasabaya gece vakitlerinde bir yabancının, hem de tuhaf bir yabancının geldiği konusunda diğerlerini ertesi gün uyarmaya çalıştım. Bir kısmı dalga geçti, bir kısmı da gerçekten dikkate aldı. Birkaç kişi benimle birlikte yabancıyı gördüğüm sokaklara gelip yerlerde izler aradılar. Sadece ve sadece tek bir iz dışında başka hiçbir ipucu bulamadık ama bulduğumuz iz de kendini çok belli ediyor, insanların kafasında çok ciddi yer edinebiliyordu. Asfalt yolun bir kısmında hafif bir göçük vardı. Bu göçük yolun kendisindeki bir yapı sorunu olarak algılanabilirdi, eğer ki şekli ve yol üzerindeki dizilimi garip bir biçimde atılmış adımları düşündürtmeseydi. Diğerleri yabancıyı burada mı gördüğümü sorunca ben de evet dedim. Gün boyunca neler yapılabileceğini, nasıl önlemler alınabileceğini tartıştık. Kasabada çok fazla kanun gücü yoktu ama olanlar da yerlilerle el ele verdiler ve o gece sokaklarda nöbetler tutuldu.
Toplantılar yaptığımız günün gecesinde, nöbetlerin de tutulduğu geç saatler de ben yine evde ayaktaydım ve günün son işlerini yapıyordum. Sokaklarda dolanan nöbetçileri görebiliyordum ve bu bana biraz olsun güven aşılıyordu. Nöbetçilerden bir çiftin, sokakları döndükleri arabaları bozulmuştu ve onu tamir etmeye çalışıyorlardı. Arabayı her çalıştırmayı denediklerinde farlar açılıp kapanıyordu ve açıkçası bu durum beni birazcık rahatsız etmişti. Gözlerimi çok yoruyor ve dikkatimi dağıtıyordu ama bir dakika geçmeden iyi ki kendimi çalışmaya vermemişim diyecektim.
Farlar yanıp sönünce bir kez daha dikkatim dağıldı ve gözlerim önce nöbetçilerin arabasına kaydı. Ardından bakışlarım önce sokak üzerinde, sonra da sokaktan çıkan karanlık aralıklarda dolaştı. İşte tam o aralıkların içinde bir yerde bana, doğrudan benim evime, benim pencereme, benim gözlerime bakan bir çift parlak göz gördüm. Bu gözlerin üzerinde durduğu yüz de dik bir şekilde konumlanmış olamazdı, gözlerin oluşturduğu doğrultu eğriydi, yere paralel değildi. O gözlere sahip her kimse, her ney ise, o şey boynunu ve kafasını eğik tutuyor olmalıydı ama sanki sahip olduğu duruş hep buydu. Kendi çarpık duruşu zaten bu şekilde idi.
Asıl sorunu ise nöbetçinin arabasının farlarının bir kez daha yanıp sönmesi ile gördüm. Gördüğüm şeye tam olarak hakim değilim ve tüm ayrıntıları seçemiyordum ama her ne görmüşsem dehşete düşmüştüm. O şey bir insan olamazdı.Sahip olduğu o bozuk duruş ile bu kadar sağlam ve bir şekilde yürüyemez, asfalt yolda göçükler oluşturacak kadar ağır ve güçlü adımlar atamazdı. Bedeninin silüeti ise yine bambaşka bir şeydi. İnsan giysileri giymişti ama o kumaşların altında kesinlikle bir insan yoktu. Kemik yapısı sıradan bir insandan olduğu gibi farklıydı ama nedense beceriksizce bir insanı taklit etmekte ısrar ediyordu. Belki bu davranışını hiçliğin sonsuz karanlığından yükselen bir cahillikle yapıyordu, belki de aynı yerden doğan ukalalığı ile bizlerle dalga geçiyordu.
O gün hiç uyumadım ve uykusuz girdiğim o sabah, gördüğüm şeyi diğer insanlarla paylaştım. Neyi gördüğüm konusunda benimle aynı fikri paylaşmasalar bile nöbetçilerin bu yabancıyı gözden kaçırdıklarına emindiler, bu yüzden güvenliği artırdılar. Tabii bu durum yine bir fayda sağlamadı. Zavallı çocuk…’
Şimdi de olaylara daha tarafsız bir bakış açısıyla bakan ve hem öğretmenimiz, hem de öğrencilerimiz ile ilgilenebilmiş bir isim olan Doktor’un söylediklerini okuyacaksınız.
“Söylenenleri duydum, biliyorum ve inanın bana insanların böyle tanımlamalar, betimlemeler kullanmaları çok doğal. Olayların abartıldığı kadar uç noktalarda olduğunu düşünmüyorum ama kesinlikle abartıya yer verecek kadar tuhaf ve radikal ayrıntıları var.
Öncelikle değerli öğretmenimizden biraz bahsetmek istiyorum. Kendisi çok zeki, güvenilir ve saygın birisidir ama olayın yaşandığı zamanlara doğru işi gereği biraz baskı altındaydı ve bu konuda da yaptığı hiçbir şey yoktu. Bunun üzerine uykusuz geçirdiği geceler ve işten sonra eve dinlenmeye değil diğer insanlarla kafa dağıtmaya çıkması ona bu uykusuzluğunu telafi edecek bir fırsat da vermiyordu. Tabii yine dışarıda geçirdiği bu vakitler onun üzerinde oluşan bu baskıyı hafifletebilmek için hiçbir şekilde yeterli değildi. Gecenin geç saatlerinde hem uykusuz, hem yorgun kalmışken hem de üzerinde bu baskıyı taşırken dışarıda gördüğü yabancıları kendi zihninde istemsizce bambaşka noktalara taşımış olabilir ve bu konuda onun hiçbir suçu yoktur.
Kasabaya öylece girmiş olan bu yabancının herhangi bir açıdan normal birisi olduğunu da söylemiyorum. Zaten en başta geceleri insanlarının evlerinin arasında dolaşması ve bu insanlara gözlerini dikmesi bizler için en büyük uyarıydı. Biz de halihazırda bu kişi için elimizden geldiği kadar önlemler almıştık, tabii bu yeterli değildi. Kendisi belki bu şeyleri başka küçük yerleşimlerde de yapmıştı, belki de kafasında böyle düşünceleri uzun zamandır taşıyor ve kapsamlı planlar yapıyordu. Eğer ki buna izin verecek bir meslek geçmişi de varsa ne yaptığını çok iyi biliyordu. Onu övmüyorum, sadece durumu açıklamaya çalışıyorum.
Öğrencilere gelirsek, ah zavallılar. Birini sonsuza dek kaybettik ve bir diğeri de yine hayatının sonuna kadar böylesine çirkin ve anormal bir travmayı üzerinde taşıyor olacak. Yabancının kasabaya girmesinden sonra geçen o günlerde insanlar da çok gerilmişti. Buna hem öğrenciler hem de bu öğrencilerin aileleri de dahildi. Neden onlar seçilmişti bilmiyorum, bu konuda bir profil çıkaramam ama belki de bu yabancı, seçtiği öğrencilerin yaşayacakları şeyden sonra ne kadar tutarsız ifadeler vereceklerini biliyordu. Eğer durum buysa düşündüğümüzden çok daha tehlikeli birisiyle karşı karşıyayız demektir ve ülkenin en önde gelen kanun güçleri hemen bu sorunla ilgilenmelidir. Ayrıca bu vakanın gösterdiği gibi devletimizin bizimki gibi küçük kasabaları korumakla daha fazla ilgilenmesi gerekmektedir. Bu sorunun bir parçası da onlardır.’
Son olarak da vakada geçen suçlunun yarattığı vahşetin doğrudan kurbanı olan öğrenciyi dinleyeceksiniz. Caninin hedefinde olan iki kişiden sağ kalanı olan öğrenci, bizimli konuşurken aslında düşündüğümüzden daha sakin ve soğukkanlı bir ifade kullandı.
‘Ailelerimiz dışarıda nöbetteydiler ve biz öğrenciler de her gece birimizin evinde gruplar halinde kalıyorduk. Öylesi daha güvenliydi. Yine de bizim evde toplanacak olan öğrenci grubumuzun çoğunun oturduğu mahallede yabancının görüldüğü söylenince işler değişti. Nöbetçilerin ciddi çoğunluğu oraya gitti ve evime de sadece bir arkadaşım gelebilecekti. Oturduğumuz mahalle kasabanın diğer ucundaydı, biraz daha güvende hissediyorduk.
Evimin önünde oturuyordum, serin ama güzel bir geceydi. Havada bulutlar olmasına rağmen dolunay evresine tamamlanmakta olan ayın ışığı rahat rahat beni görüyordu. Tek tük yıldız onun etrafına serpilmişti. Arkadaşıma ait olduğunu düşündüğüm sesleri duyunca gözlerimi de sokağın diğer tarafına çevirdim. Bir an için sevinmiştim çünkü o da burada olunca birlikte daha güvende olacaktık ama bir şeyler yanlıştı. Gelen sesler arkadaşımın yürüyüşüne hiç benzemiyordu, hatta tanıdığım herhangi birisinin yürüyüşüne hiç benzemiyordu. Bir saniye sonra o adımları atan gözlerin art niyetle parıldadığını gördüm. Herhangi bir insan duygusundan farklı bir art niyetti bu, yapay, doğa dışı, toksik bir açlıkla kıvranan…
Hemen olduğum yerden kalkıp evin içine girdim, kapıları kilitledim, pencereleri kapattım, perdeleri çektim. Güvenli bir yere saklanır saklanmaz telefonumu çıkarıp en yakınımdaki kişileri aramaya çalıştım ama komşular başka evlere gitmişlerdi, nöbetçiler ise uzaktalardı. Tam arkadaşımı buraya gelmemesi için arayacaktım ki kapının parçalandığını duydum. Durduğum yerden nelerin gerçekleştiğini göremiyordum ama olanları takip etmek istiyordum. Başka şeylerin de parçalandığını duydum. Dolaplar, masalar, koltuklar parçalanıyor olmalıydı. Yine de bu yabancı çalabileceği bir şeyleri aramıyor gibiydi. Bu düşünce beni daha da korkuttu çünkü çalacak bir şeyler aramıyorsa o zaman birilerini arıyor olmalıydı. Onun hedefinde ben vardım. Birkaç saniye sonra da peşimde olan şeyin silüetini seçebilir oldum. Artık aynı odadaydık.
Bildiğim hiç kimseye benzemeyen bir duruşu, biçimi vardı. Omuzları dik değildi, boynu eğikti. Ayakları sakat gibi durmuyordu hatta oldukça çevik hareketleri vardı ama nedense simetrik bir yapısı yoktu. Sanki bir bacağı bir yerden, diğer bacağı başka bir yerden gelmişti. Üzerine attığı giysiler yırtılmıştı ve birbirlerine uymuyorlardı. Bu yırtıkların içinden o şeyin tenini görebiliyordum ama beni daha da korkutan detay farklı yırtıklardan görünen vücudunun da uyumsuz olmasıydı. Saçları dağınıktı, sanki aylardır bakımı yapılmamıştı ve evin içinde dolaşırken tutam tutam döküldüğüne, dağıldığına emindim. Yabancı evin içinde beni ararken ben de yerimi belli etmemek için olabildiğimce sessiz bir şekilde nefes alıyordum. Yabancının da neredeyse hiç ses çıkarmadan nefes aldığını da işte o an fark ettim, en azından nefes aldığını var sayarsak. Bana sorarsanız onun nefes aldığına dair herhangi bir iz göremedim.
İşte o şey tam içinde bulunduğum odadan çıkmışken arkadaşıma telefondan mesaj attım. Büyük bir hata yapmıştım çünkü evin dışından gelen sesi duydum. Ben sessiz ve gizli kalmıştım ama arkadaşımın yerini belli etmiştim. Yabancı önünde ne varsa dağıta dağıta harekete geçti ve arkadaşımın olduğu yere doğru hızlandı. Benim mesajımı erken görüp evin önünde bir yere saklanabilmişti ama uzaklaşamamıştı. Kaçmayı denerse yakalanabilirdi. Yabancının koşturmasını fırsat bilip ben de olduğum yerden çıktım ve arkadaşıma yardım etmek için evin diğer kapısından dışarı çıktım.
Bir süre boyunca her şeyin çok sessiz kalmasını kendimce iyi değerlendirmiştim ve belki de yabancı gitmiştir diye düşünmüştüm.
Ne yazık ki yanılıyordum ve bunu arkadaşımın ölü gözü ile karşı karşıya kalınca anladım. Saklandığı yer karanlıkta kalmıştı o yüzden başka bir şey seçemiyordum ama gözü karanlığın içinde sönük bir şekilde parıldıyordu. Parçalanan vücudunun üstünde ise bir eliyle diğer gözünü, diğer eliyle de kafa derisiyle birlikte gelen saçlarını tutan o yabancıl figürü gördüm. Elinde tuttuğu veya parçalamış olduğu şeyleri yemiyordu, sadece öylece tutuyor ve onlara bakıyordu. Sanki asıl istediği şeyler onlarmışçasına. Ben istemsizce çığlığı basınca buraya yetişmiş olan nöbetçiler de hemen yakınlarıma geldiler, o şeyi gördüler ve üzerine bütün kurşunlarını boşalttılar. Yabancı varlık geldiği hızla oradan kaçtı. Hareketinde hiçbir değişim yoktu, zarar görmemişti.
Ben ise arkadaşımın cansız, eksik bedeni ile kalakalmıştım. Yaşamımın hiçbir noktasında zihnimden silinmeyecek o görüntü ile. Ama o günden beridir korktuğum ve aklımdan çıkaramadığım bir görüntü daha var. O şeyin görüntüsü, arkadaşımdan çaldığı şeyler üzerindeyken…’
İşte sizler de okudunuz değerli takipçilerimiz, bu ayın dosya konusu. İkinci el ifadelerden değil, kurbanların kendi sözleri, kendi deneyimlerinden. Eğer bir gün siz de yolda tuhaf bir şekilde yürüyen, doğa dışı ve tehlikeli bir figür görürseniz, kaçın, saklanın, hiç değilse yoldan çekilin. Gecenin karanlığında ve bilinmeyenin batağında ne gibi şeylerin dolaştığını asla tam olarak anlayamayız.”
Yorumlar
Yorum Gönder