4- Dışarıdakiler (Spooktober '22)
Teknik Bilimler Enstitüsü’nün Vadi Kampüsü bir insanın gençlik yıllarını geçirmek isteyeceği bir yer değildi. Evet kocaman bir yerdi ve öğrencilerine çok fazla seçenek sağlıyordu ama geçmişinde barındırdığı olaylar ve yıllar boyunca üstüne yapışan ün insanın huzurunu korumasını zorlaştırıyordu. Daha yüz yıl önce yaşanan Erdem Söz olayları ile bununla birlikte o noktadan sonra sadece tekinsiz bir yer olarak anılan terk edilmiş yurtlar, geçmiş yıllarda yaşanan vahşi Kitap Vakası ve çok da uzak olmayan bir zamanda kütüphanede gerçekleşen olaylar öğrencileri ve çalışanları bir an önce kampüsün dışına çıkmaya itiyordu. Enstitü her zaman uğursuz bir üne sahip olmuştu ve bu durum öngörülebilir bir gelecekte de değişecek gibi değildi.
İşte tüm bu şartlar insanları yavaş yavaş kampüsün dışına itti. Bir zamanlar her şeye rağmen kendi içinde canlı bir hareketliliğe sahip Vadi, yıllar geçtikçe bu yaşamı da kaybetti. Öğrencilere yönelik mekanlar teker teker kapandı, insanların vakit geçirebileceği geniş tesisler verimlilik sağlamadığı için çalışmayı durdurdu ve de fakülteler artık mesai saatlerinden sonra çalışanlardan başka kimseye açık olmadı. Zaten Gölet’te meydana gelen tuhaf durumlarla beraber ne olduğu bilinmeyen yabancılar da çevreye dadanmaya başlamışlardı. Ne hocaların ne de öğrencilerin bu okulun içinde rahatça ve keyifle zaman geçirebileceği bir durum mümkün değildi. Geriye sadece alınması gereken bir diploma ve unutulması istenen kötü anılar kalmıştı.
İşte böyle dayatmalar yüzünden Ercan Yiğit adlı zavallı öğrenci de son yılını zorlana zorlana tamamlamaya çabalıyordu ve bir daha asla unutamayacağı o gece de iki gün sonraki sınavına çalışmak üzere geceyi kampüste geçirecekti. Bir an önce mezun olup bir işe girmek istiyordu. Aslında önceki yıllarda bir işi vardı ama hem işi yürütüp hem de okulu bitirmeye çalışmanın çok götürüsü oluyordu. Ailesine de fazla yük olmadan bu okuldan kurtulup bir iş bulabilirse hem onlar rahatlayacaktı hem de kendi hayatına başlayabilecekti. Böylece bütün gücünü okula yöneltip son yılını hızlıca aradan çıkarmaya odaklanmıştı. Bunun için tam olarak nasıl bir bedel ödemesi gerektiğini bu gece öğrenecekti.
Kampüsün ana girişi uzun ve dik bir yokuştan sonra yer alıyordu. Ercan’ın kampüs içinde çalışmak istemesinin sebeplerinden birisi de buydu. Yokuştan hemen sonra sık ormanlık alan geliyor, kampüsün ana caddesinin iki yanını sarıyordu. İnsanı cüce gibi gösteren uzun ağaçlar, sık ve yoğun bir dizilimle dikilmişlerdi. Gecenin bu saatinde cadde lambaları ormanın derinliklerinin karanlığını yaramıyor, ağaçların arasındaki yollara konulan aydınlatmalar ancak birbirlerine giden patikayı görmeyi sağlıyordu. Son olaylar nedeniyle kütüphane süresiz olarak kapanmıştı, özel işletmeler çalışmayı bırakmıştı, fakülteler de ders saatlerinden sonra kilitleniyordu. Bu saatte Vadi’de gidilebilecek tek yer kampüsün iki ana caddesinin kesiştiği köşede, ağaçlıkların ve dışarıdaki geniş çim alanın ortasına kurulmuş merkezi derslikti.
Ercan içeriye girince ilk önce girişte bekleyen iki güvenlik görevlisini gördü. Bir tanesi iri yapılı ve geldi. Baskın bir duruşu ve tavrı vardı. Diğer görevli onun söylediklerini onaylayan veya öven önemsiz birisiydi ama o da kendini savunacak bir fiziğe sahipti. Girişten sonra uzanan geniş salonun içinde birbiri ardına dizilen büyük basit masalar ve onların etrafını çeviren metal sandalyeler vardı. Bu saatte masalar çoğunlukla boştu ama bir köşede öğrenciler grup halinde çalışıyorlardı. Başka bir köşede de son metro trenini kaçırmış birkaç kişi sohbet ediyordu. Masalardaki öğrencilere yedi yirmi dört hizmet veren bir kantinde bir iki kişi görev alıyordu, bir kişi de salonun düzeni, bakımıyla görevliydi. Binanın zemin katının diğer yarısında da normalde kırtasiye, mağaza, bilgisayar kullanımı, toplantı gibi şeylere ayrılmış odalar vardı ama sadece bir iki tanesinin bu vakitte ışığı yanıyordu. Bu on beş yirmi kişiden başka üç dört kartlı kocaman merkezi derslik binası olduğu gibi boştu.
Ercan cam duvar kenarındaki boş bir masaya oturdu. Dışarıdan soğuk giriyordu ama iç kısımlarda boğuluyor gibi hissetmemek için dışarıya en yakın yerlere otururdu hep. Üzerindeki ceketi çıkarmadı, çantasını masaya koydu. Kitaplarını ve notlarını önüne çıkardı, yanından geçen görevliden bir çay istedi. Çay gelince bardağın etrafında ellerini ısıttı, çaydan bir yudum aldı. Dersliğin dışında soğuk havada, karanlığın içinde dikilerek uzaktan kendisine bakan tuhaf figürü ilk kez o zaman gördü.
Ercan’ın gözleri bir süre dışarıda öylece kendisine doğru bakan gizemli kişide kaldı. Hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey söylemeden çimlerin üzerinde dikiliyor ve sadece derslik binasına, kendisine bakıyordu.
“Son zamanlarda böyle garip garip insanlar dadandı bu okula.” diye yakında Ercan’ın yakınından geçen kantin görevlisi. Sonra her zamanki doğal durum buymuş gibi başka masaların üzerindeki çöpleri toplamaya devam etti. Onun bu tepkisi ile gözlerini içeri çeviren Ercan ise sıcak çay bardağının ellerini yakmak üzere olduğunu ancak fark edebildi. Bardağı masaya koyup dışarıya geri baktığında tuhaf figür kaybolmuştu. İrkilmiş öğrenci derin bir nefes aldı ve dersine çalışmaya başladı.
Aradan on dakika geçti veya geçmedi. Geniş derslik salonu çok sessizdi. En küçük bir öksürük, bir çayın karıştırılması, salonda atılan adımlar veya birilerinin fısıldaşması bile hemen duyulabiliyordu. Bu yüzden Ercan, bir kenarda kendi başlarına konuşan öğrencilerin, hemen şu an binanın dışında gördükleri yabancılardan bahsetmelerini duyunca iyice ürktü. Kendisi de dışarıya bakınca orada önceden dikilen figürü yeniden görünce yerinden istemsizce sıçradı. Çıkan tüm bu sesler oldukça dikkat çekince bu sefer binadaki herkes gözlerini dışarıya çevirdi. Dışarıda farklı farklı noktalarda duran ama ne oldukları seçilemeyen tek tük tipler oldukları yerde dikilip içeridekilere bakıyorlardı.
Güvenlik görevlileri de durumu tartışıyorlardı.
“Kim bunlar?” diye sordu biri diğerine.
“Bilmiyorum. Diğer güvenliklerin işi çoktan bitti, onlar gittiler. Kampüs giriş çıkışlarındaki güvenlikler kalmıştır geriye ama onlardan da bir haber gelmedi. Bir şey çıksa duyardık.”
“Belki başka bir binadan gelmişlerdir.”
“Başka bir bina yok. Diğer tüm yerler çoktan kapandı, kilitlendi. Kampüste ışıkları açık, kullanıma açık tek yer burası.”
“Yurtlar?”
“Denetim altında, kimse kalmıyor artık kampüs içinde.”
“Nereden geldi o zaman bu insanlar?”
“Diğerleri de bizim kadar şaşkın, onlar da kimseyi beklemiyordu.”
“Belki bir etkinlik vardı.”
“Bir süredir Vadi’de etkinlik yapılmasına izin verilmiyor. Tam olarak böyle olaylar yüzünden.”
“Ben girişlerdeki görevlilere ulaşmaya çalışayım. Ne oluyor bir öğrenelim, sorun çıkacak gibiyse destek de çağırmış oluruz.”
Böylece merkezi derslik binasındaki herkes kantinin önündeki bir masanın etrafında toplandı. İri yapılı görevli insanların sakin tutmaya çalışıyordu ama kendisi de biraz biraz korkuyordu. Enstitü’de böyle olayların az çok nasıl sonlandığını herkes biliyordu. Sesleri asla yükseltmeseler de dışarıdaki yabancıların kalabalıklaşması iyice panik ortamı yaratmıştı. Binadakilerin korku içinde yürüttükleri tartışma küçük bir uğultu yaratıyordu. Bu garip ziyaretçilerin yarattığı gizemden çok artık buradan nasıl çıkılacağı konuşuluyordu. Son metro treni çoktan gitmişti ve diğer toplu taşıma unsurlarının gelmesini beklemek pek güvenli değildi. Binadan kaçıp kampüsten çıkmak sadece gecenin soğuğunda bu insanları karanlık caddelerde bırakacaktı. O durumda bile dışarıdakilerin peşlerini bırakacaklarını bilemiyorlardı.
Diğer güvenlik görevlisi geri geldiğinde iri yapılı olana kafasını iki yana sallar biçimde tepki verdi. Diğer güvenliklerden bir cevap alınamıyordu. İletişimde bir sıkıntı vardı. Sonra birden iri yapılı görevli diğer herkesi susturdu. “Duyuyor musunuz?” diye sordu.
“Evet.” diye yanıt verdi diğerleri. Konuşmuyorlardı, susmuşlardı ama aynı insan uğultusu, gürültüsü devam ediyordu.
Görevli içerideki odalardan gelen öğrencilere döndü. “İçeride birileri kaldı mı?”
“Hayır.” diye cevap verdi öğrenciler. Gürültü içeriden geliyordu, odaların ışığı açıktı ve oradaki gölgeler hareketliydi.
“Eyvah!” dedi sessizce zemin katın bakımıyla sorumlu olan görevli. “Mağazanın kendi girişi var.”
İşaret parmağını dudağına götürerek güvenlik görevlisi diğer herkesin sessiz kalmasını istedi ve kendisini takip etmelerini işaret etti. Yavaş yavaş birinci kara çıkan merdivenlere yöneldiler. Bir bir basamakları çıktılar, güvenliklerden birisi başı çekiyordu, iri olan da kimsenin arkada kalmamasını ve beklenmedik kimsenin de takip etmemesini sağlamaya çalışıyordu. Onlar ağır ağır yukarı çıkarken zemin katın iç kısımlarındaki gölgeler masalara doğru yaklaştılar, aynı anda dışarıdakiler de bu sefer cam duvarlara kadar geldiler. İri yapılı görevli son öğrencilere de hızlı hızlı eşlik ettikten sonra yukarıya çıktı. Alt katın ışıkları önce titredi sonra da birden hepsi patladı.
Zemin kata kaç kişi girdi, tam olarak kaç tane yabancı vardı seçilemiyordu ama üst kattakiler hiçbir risk almadılar. Birinci katın dersliklerinin ışıkları açıldı ama katın kendisinin ışıkları kapalı tutuldu. Dersliklerden çıkarılan masalar ve sandalyeler, zeminden gelen merdivenlere yığılarak barikatlar inşa edildi. Merdivenler iki farklı noktadan çıkıyor ve birinci katın iki farklı ucunda bitiyordu, bu yüzden insanlar ikiye ayrılıp bu iki uçta nöbet tuttular. Güvenliklerin de birisi bir uca diğeri diğer uca gitti.
Ercan’ın bulunduğu grupta daha zayıfça olan güvenlik, kantindeki görevliler ve grup halinde çalışan öğrenciler vardı. Engel halinde çokça dizdikleri masaların arkasına yaslanmışlardı. Böylece bir hareket olursa önceden de görebileceklerdi.
“Neden bu kadar kişi bu saatte bu yere geliyor?” diye sordu sessizce öğrencilerden birisi.
“Okulun bünyesinde geçmişte yaşanan deliliklere kafayı takmış ve çarpık inançlar, düşüncelerle yıllarını geçirmiş kitleler olması çok mümkün.” diye cevap verdi Ercan. “Erdem Söz, Enver Bilgin derken okült çevrelerin merkezine oturan çok isim var. Rasyonel düşünceyi, modern yol yordamı alıp onları eski gizemler ve saplantılarla birleştirmek, çarpık, yozlaşmış, yanlış melez düşünceler elde etmek Enstitü’nün çok elverişli olduğu bir şey. Başka yerlerde bu yaklaşım çağlar atlatırken burada sadece daha fazla felaket yaratıyor. Maalesef biz de böyle bir tanesinin ortasında kaldık. Seni temin ederim önemli olan onların kim olduğu değil, bizim buradan canlı çıkmamız.”
Onlar bu şekilde konuşurken bu boğucu sessizliği ve sessizliğin altına saklanan fısıltıları metalik darbe sesleri ve kulak tırmalatan gıcırtılar bozdu.
“Asansör.” diye araya girdi zayıf güvenlik görevlisi. “Diğer tarafta asansörler vardı.”
“Unuttular mı?” diye sordu bir öğrenci ama Ercan o noktada hızlıca bir karar verip durdukları yerden kaçtı.
“Sınıfa geçmemiz gerek, tek girişi çıkışı var. İçeri gireriz, kapıyı kapatırız ve bir sürü masa sandalye yığarız. İçeri girmeleri imkansız olur ve sabahı bekleriz.”
Dediği gibi yaptılar ama onlar kapıyı kapatır kapatmaz dışarıdan çığlıklar gelmeye başladı. Çığlıkların bir kısmı diğer gruptakilerin sesiydi ama onların arasında insanın zihnini köklerine pençelerini atan başka tonları da duyabiliyorlardı. En derin acılardan ve çaresizliklerden yükselen çığlıklardı bunlar ama artık kurban rolünü bırakmışlardı ve ellerini tekil arzularla buldukları zavallı hedeflerinin üzerine uzatan varlıklara aittiler artık. Bu çığlıklar yardım isteyen öğrencilere ait değillerdi, içeriye girmiş yabancıların attığı savaş naralarıydı.
Diğer öğrencilerin çığlıkları insanın gözlerini kızartan bir çaresizlik aşılarcasına biterken doğal olamayacak kadar çirkinleşmiş çığlıklar giderek daha fazla yaklaştılar ve en sonunda sınıfın kapısına dayandılar. İçeridekiler ilk başta kendi çığlıklarını attılar, sonra da istemsizce ağlamaya başladılar. Belki birisi duyar da yardıma gelir diye bilinçdışı bir düşünceyle ağlıyorlardı ama Vadi’nin bu kadar içlerinde onlara yardıma gelecek hiç kimse yoktu. Gözyaşları aktıkça aktı, sonra gözler de yanaklar da kurudu. Kapıya ve duvarlara inen darbeler hiç durmadı ama bu engelleri de aşamadılar. İçerideki zavallı kurbanların gözleri bir an bile olsun kapıdan ayrılmadı ama zaten sınıfın da başka bir girişi çıkışı yoktu.
Uzun yıllar gibi gelen saatler geçti aradan, güneş açtığında yine içeridekilerin haberi olmadı. Günlerine usana sıkıla merkezi derslikte başlayacak insanlar içerideki dağınıklığı gördüklerinde yine sınıftakilerin haberi olmadı. Birinci kat merdivenlerindeki bariyerler fark edildiğinde onları yıkmaya çalışan insanların gürültüsünü içeridekiler ancak duydular ama onlardan da korktular. En nihayetinde gün mesailerine başlayacak güvenlik görevlileri kapıya geldiklerinde içerideki güvenlik görevlisi biraz biraz kendisine geldi. Yavaş yavaş ikna oldular güvende olduklarına ve kapıyı açtılar.
Karşılarında sıradan insanların yüzleri vardı.
O geceyi sağ atlatmış hiç kimse o okula geri dönmedi, okulun başka bir kurumu ve kampüsüne de girmedi. Nasıl şartlarda yaşarlarsa yaşasınlar bazı berbat şeylerin hiçbir şeye değmediğini öğrenmişlerdi ve hayatlarının kalan kısımlarını bu bilginin yarattığı korku ile geçireceklerdi.
Yorumlar
Yorum Gönder