22- Deliliğin Yankıları Bölüm 6: Dalış (Spooktober '22)
“Dalış giysisini donanıp suya inmelisin. Tesisin bölmeleri birbirinden ayrıldı, araya yarığın kendisi girdi. Karanlık hiçlik büyüyor, yayılıyor, canlı. Senin denize dalıp yarığın karşısına geçmen gerek. Tesisin bu tarafında kaçabilmemiz için gereken kontroller ve araçlar mevcut ama ben bulunduğum yerden çıkamam. Buraya gelip beni çıkarman gerek. Ben de yukarıya yüzeye çıkmak için gerekli teçhizatları ayarlayabileyim. Bu noktaya kadar geldik, bundan sonrasını da başarabiliriz. Dediklerimi uygulamaya devam et ve çok dikkatli ol. Aşağıda yarıkta seni nelerin beklediği konusunda hiçbir fikrimiz yok, delilikten başka. Oraya en son birini yolladığımızda beraberinde başka bir şeyi getirdi. O geldikten sonra da bu araştırma üssü şu an gördüğün hale geldi. Dikkatli ol.”
Telefondaki ses konuşmayı kestikten sonra denek de duvardaki cihazdan ayrıldı. Dalış bölmesinde bir başınaydı, suya girecekse tesisin geri kalanı arkasından kapanacaktı, ta ki yabancı ses diğer taraftan onu içeri alana kadar. Dalış giysisi ise büyük ve ağır görünüyordu. Kask ve bedenin çevresi kalın bir zırh tarafından sarılmıştı. Kaska birkaç noktadan kablolar ve borular bağlanıyordu, donanımın sırt kısmında da bitiyordu. Denek bu ekipmana bakarken ürperdi, bunu bir yerden tanıyordu. Giysinin şeklini daha önce görmüştü, kendisini tekinsiz bir inatla takip eden o sönük sarı ışıklı figüre aitti. Denek giysinin içine girdi ve takımı tamamen kapatmasıyla da dalış bölmesinin kapısı gürültü çıkararak kilitlendi.
Denek tesisin metalik dış duvarlarının dibinden, yarığın hemen üstündeki kayalıkların üstünden, hâla aydınlatılan yerlerden yavaş yavaş ilerlemeye çalışıyordu. Adımları ağırdı, zordu. Dalış ekipmanının ağırlığını kontrol etmek için büyük bir çaba harcıyordu yoksa ağırlık onu yarığın sonsuz derinliklerine düşürecekti. Yine de gitmesi gereken yer iki tesisi birbirine bağlayan dolaşım sisteminin damarlarıydı. Her nedense yarık ve içindeki hiçlik büyürken dolaşım sistemi de genişleyip yayılmıştı ama tesis bölmeleri birbirinden uzaklaşıyordu. Dalış giysisi içindeki denek dikkatlice dolaşım tesisatları üzerinde yürüdü ama dalgıç giysisi ağırdı, borular her an çökebilirdi. Yavaşça attı adımlarını, sakince ilerledi.
Aradan saatler geçti, denek saatlerce ince dolaşım tesisatlarının üzerinde doğrusal bir rotada adımlar atıp durdu. Mutlak karanlık sonsuzluğun içinde ilerliyordu, tek bir yönü vardı ve asla yürümeyi kesmedi. Önünü gösteren tek ışık kaynağı kaskında yer alıyordu, sönük, soluk, sarı bir ışıktı. Hastalıklı bir ton ile boyanmış dünyası önündeki dar bir koridorda uzanıyordu, duvarlar ise saf karanlıktan yapılmıştı.
Denek bir adım daha attı, attığı adım donanım tesisatıyla buluşunca metalik bir ses çıktı, saatlerce çıktığı gibiydi.
Denek bir adım daha attı, yine aynı ses çıktı ama bir sorun vardı, ne olduğunu anlayamadı.
Denek bir adım daha attı bu sefer sorunun ne olduğunu anladı. Attığı adımlar mutlak karanlığın mutlak sessizliğinde boğuluyordu, her bir adım. Çıkan metalik ses ise ona ait değildi.
Denek bir adım daha atıp şüphelerini doğrulamak istedi. Adım sesi gelmedi. Denek bir adım daha attı, yine ses gelmedi. Denek son bir adım daha atınca sonunda o sesi duydu. Ağır, metalik bir darbe sesi geldi. Arkasını döner dönmez yüzüne vuran yabancıl ışıkla görüşü kapandı. Aynı gürültüyle beraber bu sefer dolaşım boruları da gıcırdadı, deneğin en son gördüğü şey ise derin sonsuz siyahlığın, kaskından çıkan ışıkları da yutması oldu.
Gözlerini yeniden açtığında kendini bir ormanın içinde dolanırken buldu. Fakat ağaçların gövdeleri de metalden yapılmaydı, dallardan dalgıç kaskları sarkıyordu, her birinden sönük, hastalıklı tonda ışıklar çıkıyordu. Her bir ağaç birbirinden farklıydı, her birinin dalları farklı bir şekilde çarpıktı. Tuhaf, tatlı, çirkin ama hoş bir ses ormanın içinden geliyordu. Denek bu sesi takip etti. Tesisin her tarafına ulaşan dolaşım tesisatının uzantıları gibi metalik ağaçların kökleri de taban üzerinden birbirlerine bağlanıyorlardı. Toplanan kök yapılar ağaç gövdelerini oluşturuyorlar, sonra tepeye doğru yeniden dağılıp dalları meydana getiriyorlardı. Bu dallardan da dalış kaskları sarkıyordu. Deneğin kulaklarına gelen ninninin dalgalanışına göre ağaçların arasından da tuhaf bir rüzgar esiyor ve kaskları sallıyordu. Kasklar sallandıkça onlardan çıkan doğrusal ışıklar da sağa sola oynuyorlar, deneği onu her saniye izleyen başka bir dalgıcın varlığı hakkında endişelendiriyorlardı.
Denek ormanın merkezine inip ninninin geldiği noktaya varınca kesin bir hiçlikle karşılaştı. Ninni yoktu, ses yoktu, her şey sabitti. Ağaçlardan sarkan dalgıç kafaları sallanmıyordu, ışıklar işaret ettikleri noktalarda kalıyorlardı. Merkezde ise devasa bir ağaç vardı, kökleri yayılıyor ve tüm diğer ağaçlara çıkıyordu. Denek elini ağaçta gezdirirken ışıkların hareket ettiğini gördü, bir ışın veya gölge hareket etmişti. Arkasına dönüp ormana baktı. Her ne hareket etmişse şimdi durmuştu. Metalik gövdelerin arasından yürüdü, çevresine baktı, kimin veya neyin hareket ettiğini saptamak imkansızdı. Dalgıcın kendisi burada olsaydı seçilebilirdi. Hareket eden her ne ise ağaçlar kadar çarpık ve uzun olmalıydı. Denek ilerledikçe ilerledi, zeminin ne olduğunu seçemiyordu, o da diğer her şey gibi uzay karasıydı. Köklerin üzerine basa basa yürüdü, böylece bir yön duygusu oluşabiliyordu. Yürümeye devam etti, arkasından onu ışıklar ve gölgeler takip ediyordu. Bütün gücüyle koştu ve metalik köklerin üzerinden ayrılmadı. O kaçtıkça çevresini kaplayan ağaçlar da seyrekleşti, azaldı ve en sonunda yine karanlıkla yalnız kaldı. Kökler bir noktadan sonra eğilip bükülmediler, dümdüz devam ettiler. Denek de bu düz metalik yapıların üzerinde yürümeye devam etti, ta ki kendisini baştan yarığın üzerinde duran dolaşım sisteminin tesisatlarında bulana kadar. Hâla yarığın üstünde tesisis iki tarafını birbirine bağlayan yapıda yürüyordu, hâla karanlık hiçliği geçmeye çalışıyordu.
En sonunda açık bir kapının içinden geçerek başka bir bölmenin içine girdi. Kapı arkasından kapandı, bölmedeki su boşaldı. Burası diğer taraftaki dalış bölmesinin aynısıydı. Tesiste iki dalış bölmesi mi vardı? Dalış giysisini çıkardı ve yerine koydu ama tuhaf bir his onu sardı. Zihnindeki bütün sağ kalım engellerini ezip geçen muazzam bir bilinç ile karşı karşıya kaldığını düşündü, sonra da durduğu yerden çevresine baktı. Yerinden hiç hareket etmiş miydi? Dışarıya gerçekten çıkıp yarığın derinliklerine inmiş miydi? Dalış giysisi de hâla yerinde duruyordu, buraya daha yeni gelmemiş miydi? Sonra duvardaki cihazdan uyarı sesleri gelmeye başladı. Denek cihazın yanına gitti.
“Görüyor musun aklın sınırlarının bittiği ve deliliğin başladığı yeri?”
Ses kesildi.
Denek cihazın yanından uzaklaştı ve bölmenin çıktığı tek yere baktı. Kısa bir tünelin sonunda bir asansör duruyordu, kapı açıktı. Asansöre bindi.
O bindikten sonra asansörün kapıları kapandı ve asansör alçalmaya başladı. Daha ne kadar derine inebilirdi ki? Asansör uzun bir süre boyunca aşağı indi. Denek de öylece orada bekledi ama tepkisizliği çok sürmedi. Ağır metalik adımları duymuştu yine, arkasından geliyorlardı. Arkasını döndü ama orada kendisinden başka bir şey göremedi, sonra asansör birden durdu, kapının açıldığını duydu denek. Dönüp baktı ama kapı kapalıydı. Yansımaya yeniden bakınca oradaki kapının açık olduğunu gördü, ve daha kötüsünü. Kapının ardında aşağıya inen bir rampa vardı, bir bölmeye çıkıyordu. Bölmeyi su basmıştı.
Su yüzeyinin altında bir parlaklık hareket ediyordu, sönük, soluk, hastalıklı bir sarı tonundaki parlaklık. Işık giderek yaklaştı, yüzey dalgalandı ve bütün su kütlesi tek başına duran dalgalanan bir örtüymüşçesine yükseldi. Su örtüsünün altından bütün görkemi ve dehşeti ile kocaman bir dalgıç zırhı çıktı ve soğuk, kararlı adımlarla asansöre doğru yaklaştı. Denek yansımadan kaçınmak için geri çekilmek istese de asansörün kapalı kapısına çarpınca kendini yerde buldu. Dalgıç giderek yaklaştı, yaklaştı ve yaklaştı. Ardından da o kütleden beklenmeyecek bir hızla ileriye, deneğe doğru atıldı.
Müthiş bir gürültü patladı, asansörün arka yüzeyi yamuldu, göçtü ve çatırdadı ama aynı anda kapı da açıldı. Denek yeniden arkasını dönüp baktığında karşısında yeniden bir rampa gördü, rampa yine su basmış bir bölgeye iniyordu, içeriden bir ışık geliyordu. İçeriye girdi.
Beline kadar su geliyordu ama ışığın kaynağı da artık uzakta dolanıyordu. Parlaklık hâla suyun altında sürünüyordu ama onu kovalamıyordu. Bölmenin içinde bir sürü makine vardı, her biri birbirine dolaşım sistemiyle bağlıydı, sistem mekanizmaları da bölmenin merkezine doğru toplanıyordu. Denek bu merkezi mekanizmaya ulaştığında başka bir ses duydu. Ritmik bir sesti, tanıdık bir sesti. Denek bu sesi daha dikkatli bir şekilde dinleyince ne olduğunu ancak çıkarabildi. Bu bir kalp atışıydı. Başının döndüğünü, enerjisinin bedenini terk ettiğini hissetti. Aynı anda hem terliyor hem de üşüyordu. Bacakları onu ayakta tutamadı ve en nihayetinde görüşü puslanırken, kulaklarına bir uğultu tıkanırken denek suyun içine yığıldı. Tam bilincini kaybedeceğini düşündüğü sırada içine düştüğü suda giderek aşağıya battı ve kendisine bir kez daha sonsuz hiçliğin, karanlık yarığın derinliklerinde süzülürken buldu.
Kaybolduğu sular onu boğarken yanmakta olan gözleri uzaktaki araştırma tesisini seçebiliyordu. Tesisisn lumbozlarından çıkan zayıf ışıkları, yarığın hemen üstünde, sonsuz boşluğun hemen yanında asılı duruyorlardı. Karanlığın kendisi ise kocamandı, kalan her şeyi yutuyordu. Yarığın diplerinde belli belirsiz şekiller vardı. Bazıları denizin dibinden yükselen kuleleri, anıtları ve tapınakları çağrıştırırken bazıları da onların çevresinde hareket ediyorlardı, canlıydılar.
Denek uzay karası sularda sonsuz derinliklere daha da batarken ciğerlerine dolan hiçlik bedeninin her bir hücresini yakıyordu. Gözünden gittikçe uzaklaşan tesisin sönük sarı ışıkları sönüp sönüp yanıyor ve zihnini her defasında sarsıp duruyorlardı. Kulaklarına dolan yabancıl uğultu ve ağır metalik ritim kalbinin atışıyla bir olup düşüncelerini bulandırıyordu. Kolları ve bacaklarında hiç güç kalmamıştı. Hiçliğin içine daha fazla batarken kendini bir dalgıca bakarken buldu ama bu dalgıç onu kovalamıyordu. Öylece durup kendine bakıyordu. Dalgıcın kaskından çıkan ışık deneğin gözlerini önce doldurdu, sonra da denek tamamen karanlığa gömüldü.
Ardından bir ses duydu, bir ses cihazından çıkan sesti bu.
Dalış
“Bu deneyde bahsi geçen öznenin zihnine dalışa geçeceğiz. Korkunun bilinçteki en ilkel ve en güçlü duygu olduğu söylenir, biz de bundan en verimli bir şekilde faydalanacağız. Deneğin zayıf benliğini suistimal ederek onun psiyonik bir tepki vermesini sağlamaya çalışacağız. Belirli korkuları yeniden yaratarak öznenin zihninin derinliklerine sızmayı ve onu bir düzeye kadar manipüle edebilmeyi umuyoruz. Spesifik ışık dalga boylarıyla ve uyku döngüsü içinde deneği su kütleleri içine bırakarak aklın psişik patikalarını yönlendirebilmeyi hedefliyorum. Tabii bunu yapmak beklenmedik sonuçlar da çıkaracaktır, hazır olmayabileceğimiz sonuçlar. Her durumda devam edeceğiz. Açık konuşmak gerekirse ya bu deney müthiş yerlere çıkacak ve çalışmalarımın meyvelerini sonunda toplacağım ya da… neyse, bu olasılığı konuşmayalım.”
Yorumlar
Yorum Gönder