20- Deliliğin Yankıları Bölüm 4: Profesör (Spooktober '22)
Proje
“Bugün çok ilginç bir teklif aldım. Bir vakıf bana ulaşıp kendi şehirlerinde yürüttükleri bir projede rol almak isteyip istemediğimi sordu. Vakfın kendisinin ismi pek duyulmamıştı ve şüpheli bir iletişim tarzı vardı. Tabii vereceğim cevabı elbette biliyorlardı çünkü teklif ettikleri miktar oldukça fazlaydı, içinde yer almamı istedikleri proje de ilk bakışta çok ama çok gelişmiş donanımları içeriyor ve keşfi pek tamamlanmamış bazı çok ilginç alanlara odaklanıyordu. Açıkçası bahsettikleri bu yeni çalışma alanlarından pek çoğu insanların ciddiye almayacakları kadar uç noktalarda dolanan disiplinler, kalan kısmı da zamanın gereksizce ilerisinde duruyor. Yine de bir şekilde bu projenin ilerleyeceğinden ve tatmin edici bir sonuca ulaşacağından oldukça eminler. Ellerinde bunun garantisini verecek bir şeyleri olmalı.”
Vakıf
“Projeye vereceğim yanıtın ne olacağı kesin ama bundan önce biraz araştırma yaptım, kendimi neyin içine atacağımı bilmek istiyorum. Vakıf ülke çapında bir nüfuza sahip olmasa da kurulduğu şehirde müthiş bir güce sahip. Vakfı yöneten insanlar yine aynı bölgede devrime kadar asilzadeler olarak yer almışlar. Hatta kendi iddialarına göre soyları tarihteki ilk uygarlıklara kadar uzanıyor. Yine bu söylentilere göre bu insanlar medeni tarihin ilk tanrılarına hizmet eden ilk din insanları olarak görev yapmışlar. Vakıf üyelerinin en azından birtakım eski inanışlar ve tarikatlarla olan bağlantılarını doğrulayabildim. Her durumda bir sıkıntı yaşamayacağımı düşünüyorum, proje için vaat ettiklerini versinler yeter.”
Enstitü
“Bu projedeki kilit rollerden birini alacak olsamda araştırmadaki tek bilim insanı ben değilim. Hatta şunu söylemek daha doğru olur, pek çoğundan birisiyim. Anlaşılan Enstitü’den çağırdıkları tek kişi ben olmadım fakat diğerleri ile benim aramdaki farklar çok bariz. Beni çok yönlü araştırmalarım, farklı disiplinlerde kat ettiğim mesafeler ve de projenin kendisi ile olan alaka düzeyim sebepleriyle istediler. Diğer araştırmacılar ise daha çok okulun dışlanmış dallarından geliyorlar. Teknik olarak yanlış bir şey yapmamış olsalar da izledikleri yol, benimsedikleri vizyon bir eğitim ve bilim kurumundan beklenenden çok farklı. Ne yazık ki özerk bir şekilde yönetiliyorlar ve bu yüzden Enstitü’nün kalanı onlara karışamıyor. İyi ki onların ilgilendikleri alanlar ve benim sorumluluklarım çok ayrı düşüyor ve kendi işlerime odaklanabiliyorum.”
Şehir
“Araştırmanın geçeceği şehir çok tuhaf ama özgün bir yer. Kuzey kıyısına dizilen sıra dağların denize uzanan eteklerine kurulmuş. Kentin bir kısmı kadim zamanlardan kalan yapıların yer aldığı daha üst konumlarda toplanırken, bir kısmı da deniz kenarında, rıhtımların çevresine inşa edilmiş. Bu iki yerin arasında ise kent halkının çoğunluğunu oluşturan balıkçılar, işçiler, çiftçiler yaşıyor. Bu yerlerdeki evler olabildiğince küçük, gösterişsiz, çirkin ve bitişik. Şehir altyapısı yine bu bölgelerde oldukça geride kalıyor. İnsanlar da aynı şekilde daha farklı. Rıhtımların çevresindeki ve üst kesimlerdeki insanlar soğuk, mesafeli ve umursamazken buradaki insanlar da soğuk, mesafeli ama bir o kadar da saldırgan görünüyorlar.”
İnsanlar
“Bilimsel ve pragmatik amaçlarla geldiğim bu şehir ne yazık ki farklı tarikatların ve okült toplulukların elinde. Medeniyet, uygar düşünce, modern çağ, rasyonalite gibi kavramlardan burada eser yok. Neredeyse herkes ayrı bir dogmatik öğretinin kontrolü altında ve çok uzun bir süredir de bu durum böyleymiş gibi görünüyor. Şartlar böyleyken şehirde sanayii nasıl gelişebildi, şirketler nasıl bu şekilde yükselebildi hiçbir fikrim yok. Her şey bir yana, böyle girişimleri ortaya çıkarabilecek bir akıl kültürü ve atılımların altından kalkacak bir altyapı veya ekonomik çevre yok. Vakıf gerçekten de tüm bunların hepsini tek başına mı yükleniyor? Öyleyse bu kadar çok kaynağı nereden buluyorlar?”
Doktor
“Anlaşıldığı üzere bu projede eski bir tanıdık isim ile birlikte çalışacağız. Okuldan gelen diğer insanlardan farklı olarak tesiste beraber görev yapacağımız temel takımın bir parçası olacak o da, hatta projenin başında olacağı söylendi bana. Enstitü’den kovulduğundan beridir ondan bir haber alamamıştık. En son Altınkent’te bir binanın odunluğunda kendince çalışmalar yürüttüğünü duymuştum. Üniversitenin laboratuvarlarından yer altındaki bir odaya düşmek onun için zor bir uyum süreci yaratmış olsa gerek. Yine de yaptığı şeyler ve söylediği sözler tüm bu yaşadıklarını hak ettiriyor. Şimdi ise kozmosun çektiği tuhaf bir numara ile yine birlikte çalışıyor olacağız. Bu sefer çok gelişmiş bir araştırma tesisinde, neredeyse sonu gelmez kaynaklar ile.”
Kayıplar
“Onu bu seçimleri yapmaya sürükleyen sebepleri anlayabiliyorum. Hatta onu en iyi anlayan insanlardan biri de benim. Aynı şeyleri yaşamamış olsak da benzer ve büyük talihsizlikler gördük. Onun başına salgın musallat olurken benim hayatıma savaş girdi. Yine de böyle kararlar almasına, olmadık şeylerin peşine düşmesine gerek yoktu. Bir insan bu kadar çaresiz olmamalı, başına gelen durumları kabullenebilip geleceğe ilerlemeli. Tabii dediğine göre bu proje ona geleceğin kapılarını ardına kadar açacak. İyice delirmiş olmalı, başına gelenleri zihninden atamadı. Tabii hiçbir baba atamaz, o başka.”
Kaynaklar
“Projeye aktarılan kaynakların haddi hesabı yok. Batının en gelişmiş şehirlerinde en prestijli okullarında, en büyüleyici laboratuvarlarında bulundum ama buraya getirilen alaşımlardan, donanımlardan dünyanın hiçbir yerinde görmedim. Cihan harbine hazırlanan ordular bile gizli projelerinde bundan daha kısıtlı kaynaklar kullanıyorlar. Daha az delice fikirlere atılıyorlar ve bazı kabul edilebilir makul sınırlar dahilinde çalışıyorlar. Aynı şekilde Enstitü personelinin bu projede aldığı konum da bana giriştiğimiz işin kapsamı hakkında bazı fikirler veriyor. Bu kadar kalabalık, detaylı ve niş alanlara ayrılmış bir araştırmacı grubuna kim nasıl bir ihtiyaç duyar bilmiyorum. Bu vakıf insanları bizden ne istiyor anlamıyorum ama elimizde olan fırsatlarla istersek uzaya bile çıkabiliriz.”
Kaygılar
“Bugün bizi projenin yer alacağı konuma götürdüler. Daha doğrusu o konumun üstüne, çünkü araştırma tesisinin kendisi deniz yüzeyinin dört bin metre altına, zemine kurulacak. İmkânsız derdim ama bu insanların sağladığı imkanların sınırı yok. Bu da ister istemez üzerimde bir baskı oluşturuyor. Tüm bu metalik bölmeleri, araçları ve materyalleri üzerinde durduğumuz platformdan derinliklere indirirlerken, bizden bekledikleri sonuçlar konusunda kaygılanmıyor değilim. Kaygıların kaynağı olan bu projenin olasılıksızlığı, aynı zamanda işi almamın da sebebi. Burada kullanılan teknoloji dış dünyada en parlak zihinlerin düşlediği geleceğe aitmiş gibi duruyor ama hepsi de benim gibi insanlar tarafından tasarlandı, inşa edildi ve uygulandı. Yine de geleceği kaplayan karanlık, bu denizin dibindeki gibi koyu duruyor.”
Dalış
“Tesise gitmek için yine aynı platforma çıktık. O platformdan ise bu proje için özel olarak tasarlanıp yapılmış bir denizaltının içine girdik. Araç kocamandı, bir düzene personeli ve bunun yanında da bir sürü erzak ile donanımı rahat rahat birlikte taşıyabiliyordu. Derinlere indikçe güneş ışığını ve o ışınların son dokunduğu noktaları geride bıraktık. Karanlığa ait olan sulara indiğimizde artık bambaşka bir dünyaya girdiğimizi anlamıştım ama bunun ne kadar doğru olduğunu o an bilmiyordum. Eni sonu belli olmayan devasa yarığın hemen yanına kurulmuş ve her an o derinliklere düşecekmiş gibi görünen araştırma tesisinin sönük ışıklarını sonunda gördüğümüzde ise içime dolan dehşeti tarif edemem.”
Tesis
“Her ne kadar basık tavana, birbirini tekrar eden bölmelere ve bunları birbirine bağlayan metalik tüplere sahip olsa da tesisin yapısı beni etkilemişti. Bir düzineyi geçmeyen personel için oldukça büyüktü, çok fazla işlevi olduğu belliydi. Dışarıda her an bizi öldürmek üzere hazırda bekleyen sonsuz su kütlesi ile aramızda ince bir metalik tabaka olduğunu düşünmek insanı rahatsız etse de bu parçaların inşa edildiği alaşımın yapısını bizzat incelemiştim. Dışarıda ne olursa olsun içeride güvende olmalıydık. Ve içerisi soğuktu. Çok soğuktu. Yaşamın sıcaklığına burada yer yoktu.”
Personel
“Eski tanıdık olan doktorumuzdan başka içerideki personel de titizlikle seçilmişti. İçerideki yapıların en kritik kısımlarını tasarlayan genç mühendisimiz, burada olduğu sürece ihtiyaçlarımız doğrultusunda yeni buluşlar üzerinde de çalışacaktı. Kaynaklarımız vardı ama iletişim aygıtlarımız ve denizaltımız sayesinde yüzey ile sürekli temas halinde olacaktık. Doktorun tüm işlerinde yanında olacak bir yardımcısı vardı, onu doğrudan vakfın kendisi atamıştı. Bir casus olduğundan şüphe yoktu. Savaş ve de devrim sırasında orduda görev yapan Siskoyu yerlisi bir yüzbaşı da yine burada bizimle birlikteydi. Tesisin güvenliğinden sorumluydu, aynı şekilde denizaltını da o kullanıyordu. Yarığa inip bilinmeyenle doğrudan temas halinde araştırma yapacak deneyimli bir dalgıcımız da vardı, kanal muharebelerinde görev yapmıştı. Tesisin bakımından sorumlu olan hizmetçiler, teknisyenler ve de projeye yardımcı olacak araştırmacılarla birlikte burada bizimle birlikte olan personel bu şekildeydi. Tabii ki bir de hepimizin tepesinde uğursuz gözlerle olan biteni izleyen bir direktörümüz vardı, araştırmamıza karışmasa da her şeyin istedikleri gibi gittiğinden emin olacaktı. Demek ki bu eski soylular, her ne elde etmek istiyorlarsa bunun için cehennemin dibine inmeye bile hazırlardı.”
Yarık
“Bu tesiste bulduğum fırsatlar gerçekten inanılmaz. Denizin bu kadar derin bir noktasında var olabilen yaşam düzeni ile tabandaki coğrafi yapıyı gözlemleyebilmek o kadar büyük bir lütuf ki! Aynı şekilde buraya gelmemize neden olan gizemli yarık da bambaşka bir mucize. Karanlık bir mucize ama kesinlikle bir mucize. Onun yanında durmanın verdiği bir duygu var. Hem sıcak, hem soğuk bir duygu. Hem ilham veriyor, hem de insanı felç ediyor. Bilemiyorum, sanırım tam olarak ne olduğunu çözmek için zaman gerekecek.”
Sorunlar
“Bir süredir tesiste sorunlar yaşıyoruz. Birkaç personel olduğu gibi ortadan kayboldu. Bunu araştırmak ve güvenliğimizi sağlamak normalde yüzbaşının işiydi ama sıkıntı şu ki o da ortadan kaybolanlar arasında. Tesis personelinin sağlık durumu da çok iyi değil. İnsanlar her gün biraz daha dengesiz davranıyorlar. Korkarım bu proje çok ileri gidemeden durma noktasına gelecek. Yüzeye erken dönecek gibiyiz, o da eğer ki dönebilirsek.”
Son
“Buraya gelmemeliydik, buraya hiç gelmemeliydik. Dışarıda bir şeyler gördüm, evet, dışarıda. Bu yer burada olmamalı, buraya ait bir şey değil. Sadece burada olduğumuz için bile bir şeyler peşimizde, ne olduğunu kavrayamadığım şeyler. İnsanlar delirdiler, insanlar kayboldular, insanlar öldüler. Kaçmam gerek ama kaçış yok. Bunları denek mi yaptı? Yoksa burasının kaderi hep bu muydu? Bilmiyorum, hiçbir şey bilmiyorum. Bazen insanımsı biçimler görüyorum, tekinsiz niyetlerle marşa geçiyorlar, büyük bir açlıkla. Bazen büyük bir insanımsı figür görüyorum, kocaman, ağır ağır yürüyor. Bazen hiçbir şey görmüyorum ama en çok o zaman korkuyorum çünkü orada bir şeylerin olduğunu biliyorum, sadece ben göremiyorum. Onları duyabiliyorum, beni çağırıyorlar. Tuzaklarına çağırıyorlar beni, açlıklarının içine. Fark etmeyecek. Beni her türlü avlayacaklar, sesleri yaklaşıyor. Burada kuşatma altındayız ve kaçabileceğimiz hiçbir yer yok. Çok geç, artık çok geç. Çok üzgünüm, ah çocuklarım, ah çocuklarım çok üzgünüm. Keşke sınıflarınızdan çıkmasaydınız, keşke kapıları kapatsaydım, keşke o parlak zihinlerin sönmesine izin vermeseydim. Artık çok geç, çok geç…”
Yorumlar
Yorum Gönder