Spooktober 10 - Sessizliğin Getirdikleri



Huzurumu her zaman gecenin geç saatlerindeki sessizlikte buluyordum. Herkesin dinlendiği, hareketliliğin durduğu, kaosun hiçliğe döndüğü bu saatler benim için çok değerliydi. Şehir yaşamının gürültüsü, insanların gevezeliği, ses cihazlarından gelen yapay sesler, mekanik tıngırtılar zihne işkence etmekten başka bir şey yapmıyordu. Bu yüzden gece vakti geriye kalan martı sesleri, binaların arasından esen rüzgarın uğultusu, kedi miyavlamaları köpek havlamaları bana daha da çekici gelirdi, çünkü bu seslerde sessizliği yücelten başka unsurlar da vardı. Durum böyle olunca ben de kısa zaman diliminde bitirebileceğim bütün işlerimi bitirip doğup büyüdüğüm kasabaya dönme planları yaptım. Orada sokaklar gürültülü değildi ve karanlık çöktükten sonra, insanın uyumak için gecenin geç saatlerini beklemesi gerekmezdi.

Sessiz tatilime gitmeden önceki gecemde huzurumu bozan küçük bir olay oldu, o an için çok anlam yüklediğim bir şey değildi ama yine de bu olayı tuhaf bulmuştum ve sonrasında asla unutmayacaktım. Tüm yolculuk hazırlıklarımı yapmıştım ve sabah uyanıp kasabaya dönmek için sabırsızlanıyordum. Uyuyabilmek için yine gecenin sessiz geç saatlerini beklemek zorunda kalmıştım, ama sonraki günleri düşününce bu sabırsız bekleyişi çok da aldırmıyordum. Bu tatilin hayallerini kurarken bir makinenin sesi gelmeye başladı. Saç kurutma makinesi veya traş makinesi gibi bir şeydi. Genelde üst kattan hep böyle sesler gelirdi o yüzden hiç umursamadım. Fakat ses bir süre kesilmedi ve dikkat ettiğim zaman sesin üst kattan değil koridordan geldiğini fark ettim. Hemen bir tepki vermedim, belki bir şey değildir diyerek dinlenmeye devam ettim. Sesler yine de kesilmedi, hatta önce biraz daha şiddetlendi sonra da dalgalanmaya başladı. Yerimden kalkarak koridora gittiğimde sesin kaynağının, koridorun ışığının etrafında uçuşan bazı tuhaf böcekler olduğunu gördüm. Nasıl bir tür olduklarını çıkaramayacağım kadar yabancıl bir görünümleri vardı, kalın kabuklarından türlü türlü tehlikeli çıkıntılar fırlıyordu. Ne olduklarını anlamak için biraz daha yaklaştım ama böcekler bu sefer üzerime fırlayınca, ben de ani bir hareketle yeniden odama çekildim ve koridorun kapısını kapadım. Biraz ürkmüştüm ama duruma daha fazla bir anlam yüklemedim. Buna rağmen böcekler bir süre daha kapıya çarpıp durdular ve bu durumun uykumu kaçırmadığını söylesem dürüst davranmış olmam.

Ertesi sabah böceklerden eser yoktu ve ben de son hazırlıklarımı hızlıca yaptıktan sonra dışarı çıktım ve eski evime, doğup büyüdüğüm kasabaya, sessiz, huzurlu yere gidecektim ve bu durumdan oldukça mutluydum. Kasabanın sokakları tam da beklediğim gibiydi, hareket vardı ama kafa şişiren gürültü pek yoktu. Şehirdeki binaların yarattığı kalabalık burada mevcut değildi, çok işlek caddeler haricinde müstakil bahçeli evlerin yarattığı bir rahatlık vardı. Ben de böyle evlerin birinde büyümüştüm ve şimdi birkaç gecemi yine aynı evde geçirmeyi çok istiyordum. Evime geldiğimde hemen eşyaları bir kenara attım, gece vakti gelene kadar günlük işlerimi bitirdim, insanlarla sohbetimi muhabbeti ettim. Karanlık çökünce de rahat rahat dinleneceğim odama çekilip yalın doğa tonlarının eşlik ettiği sessizliğin tadını çıkarmaya başladım.

Önce kasabanın halihazırda az olan gürültüsü kesildi, ardından insanların sohbetleri sessizleşti, en sonunda da geriye rüzgarın hafif esintisi, tek tük kendini belli eden hayvanlar ve arada zar zor duyabildiğim kendi nefesim kaldı.

Sonra hayvanlar da sustu.

Rüzgar esintisi de sessizleşti.

Hatta kendi nefesimi bile duyamıyordum.

İçime sinmeyen bir sessizlik çöktü dünyaya. Durumdan rahatsız olup kendimi attığım koltuktan doğrulsam da hiçbir kumaş hışırtısı duyamadım. Daha doğrusu duyacağımı düşündüğüm sesleri duyuyor gibiydim ama sanki bu sesler zihnimde hiçbir tepki yaratmıyordu. Huzursuzlandıkça daha hızlı nefes alıyordum, daha hızlı nefes aldıkça daha fazla ses çıkarmam gerekiyordu ama yine de bir şey duymuyordum. Duymam gereken şeyleri duyamayınca daha da panik oluyordum ve sessiz bir kısır döngünün de etkisiyle içimde bir paranoya yükseliyordu. Bu doğal olmayan sessizliğe isyan etmek istedim, haykırmak istedim ama içimdeki bir sezgi beni durdurdu, yapmak üzere olduğum şey beni yok edecekmiş gibi… Hayatta kalmak için sanki bu sessizliğe uyum sağlamam gerekiyormuş gibi hiçbir takırtı çıkarmadan ayağa kalktım ve evde dolaşmaya başladım. Teker teker odaları kontrol ediyordum ve yine içimdeki tuhaf sezgilere güvenerek ışıkları kapatıyordum. Tüm evi kontrol ettikten sonra dinlenmekte olduğum odaya geri döndüm ve pencereden dışarıya da göz atmak istedim.

İlk başta sıradışı bir şey yok gibi duruyordu, evler ve bahçelerin oluşturduğu silüet her zamanki gibiydi. Bazı evlerin ışıkları açıktı ve bu ışıklı pencerelerden evlerin içindeki hareketliliği gözlemleyebiliyordum. Yine de tüm bu durum beni rahatsız ediyordu, tüm bu sahnenin dış hatları fazla durağandı, sanki birileri veya bir şeyler, bu dış hattı öylece hareketsiz durması için zorluyordu. Bir an sonra da tüm bu durağanlık bozuldu, daha önce bu kasabada görmediğim figürler, evlerin arasından tuhaf biçimlerle yürümeye başladılar. Yavaş yavaş ilerliyorlardı, hiç aceleleri yoktu ve nedense oldukça planlı görünüyorlardı, en azından ne yaptıklarını iyi biliyor gibiydiler. Yüzlerini asla göremedim ama koyu renkli cübbeler giyiyorlardı ve bazıları ellerinde çanta benzeri şeyler taşıyordu. Çantaların için boş görünüyordu, alışveriş torbaları gibi ama nedense bu boşluk beni çok rahatsız etti, o an çantaların var olmamasını diledim. Bu figürlerin hareketlerini izlerken bir kaç tanesinin başkalarının evlerine girdiklerini gördüm, ışığı yanan, hareketin bulunduğu evler. İçerideki insanlarla olan boğuşmalarına şahit oldum, ya da bu insanların çaresizce debelenmeleri diyeyim, buna rağmen o evlerden hiçbir ses gelmedi. Derken odanın kapısının önünde, göz ucumla bir hareketlenme gördüm.

Gözlerim birkaç saniye kapıya kilitlenmiş olsa da anlık ama kararlı hareketlerle olduğum yerden kalktım ve yavaş manevralarla dikkatli bir şekilde ilerlemeye başladım. Kafamı kapıdan geçirip koridora yarım bir bakış atınca, koridorun diğer tarafındaki şekli gördüm. Absürt biçimli eklem hareketleriyle hareket ediyor ve bir şeyler arıyordu. Beni aradığı korkusuyla o buraya bakmadan kafamı hemen içeri çektim, kapının arkasına geçip onun gitmesini beklemeye başladım. Saklandığım yerden pencere ve pencerenin ardındaki manzara hala görülebiliyordu ve anlayabildiğim kadarıyla, tüm bölge bu figürlerle kaplıydı. Kimse çığlık atmıyor, yardım çağrısında bulunmuyordu. Hiçbir siren sesi, silah sesi, kapı çarpması, cam kırılması duyulmuyordu. Belki bunları duysam biraz rahatlardım, belki de daha fazla panik olurdum.

O gün gökyüzünde asılı halde duran dolunaya şükürler olsun ki onun ışığı ve gölgesi altında içerideki şeyin hareketlerini biraz da olsa takip edebildim. Ev çok büyük değildi ve bir odaya vurmayan ay ışığı bir şekilde yan odaya illa ki vuruyordu. O şeyin evden çıktığına emin olduğumda yavaş hareketlerle tüm kapıları ve pencereleri kilitleyip odaya geri döndüm. Bu şeyleri izlemeye devam etmek istiyordum, ama pencerenin kenarından kenarından izleyecektim. Bu varlıklar tüm evlere girmiyordu, bazı evleri doğrudan es geçiyorlardı. Ne yazık ki bazı evlere de birkaç kere giriyorlardı, ve kapımın zorlandığı bir iki an ile bu durumdan emin oldum. Derken pencerenin dibinden bir tanesi geçti, daha önce evin içinde dolanan figürdü bu. Tuhaf eklemleri ile yaptığı yürüyüşün çirkin biçiminden çıkarabilmişdim bu kadarını. Tüm işgal birkaç saat sürdü. Birkaç saat sonra istediklerini almış bir şekilde geldikleri yöne dönmeye başladılar. İstedikleri şeyleri de artık dolu halde duran çantalarından anlamıştım. Gittiklerinden tam emin olmuştum ki son bir tanesi daha penceremin dibinden geçti ve bu sefer güvende olduğuma dair düşüncem ile yaptığım ukalaca davranış, yaratığın dikkatini çekti. Göremediğim ve nasıl bir şey olduğuna dair hayal kurmak istemediğim yüzünü pencereye dayayıp içeriyi gözlemledi. Benim yüzüm ise pencerenin hemen yanındaydı ve bu yaratık içeriye hücum ettiği takdirde ne yapabilirdim bilmiyorum. Ama bu yaşanmadı. O da istediğini almış olacak ki yüzünü pencereden çekip hareketlerine devam etti. Gözlerim bir anlığına çantanın içindeki şeylere takılmış olsa da şu an ne olduğunu hatırlamıyorum. İnsan beyninin yaratılışındaki bir merhamet damlası olsa gerek bu, anlayamayacağımız dehşetlerden esirgenmek… Ama bir detayı hatırlıyorum, önceden karşı karşıya kaldığım başka bir dehşet… O şey yoluna devam ederken çıkan tuhaf ses… Sanki bir saç kurutucusunun veya traş makinasının sesi gibi… Ve siyah cübbesinin içinden uçan tuhaf böcekler…



Ertesi gün, gecenin sessizliği bozuldu ama başka bir tür sessizlik oturdu kasaba üzerine. Travmadan doğan, insanları verilebilecek herhangi bir tepkiden yoksun bırakan bir sessizlik… İnsanlar ışıklarını açtığında, konuşmaya çalıştıklarında ortaya çıkan gerçek… Bazı insanların, birlikte büyüdüğüm dostlarımın, komşularımın, kalpleri, ciğerleri, gözleri sökülmüştü… Bazılarının da elleri, ayakları, kafaları koparılmıştı…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlık Perde

Sırık Bölüm 1: Sarıbolu (Spooktober '24)

Sırık Bölüm 0 (Spooktober '24)