Spooktober 16 - Duvarlardaki Sesler
“Evim iki odadan oluşuyor. Gündüzleri vakit geçirdiğim salon, ki küçük mutfağım da salonun içinde yer alıyor, ve de akşamları vakit geçirdiğim yatak odası. Bu iki odayı bağlayan bir de koridor var, eve giriş bu koridordan yapılıyor. Salon pencereleri, apartmandan çıktığım sokağa bakıyor. İnsanda hiçbir iyi his uyandırmıyor. Dar, kirli, tüm pencereler hemen dibinizde, herkes her şeyi duyuyor. Yatak odamın pencereleri ise o uğursuz Kargatepe mahallesine bakıyor. Bağrışmalar, çığlıklar, gürültüler hiç eksik olmuyor, nefret ediyorum o manzaradan. Ben de çoğu zaman pencereden gökyüzünü izliyorum. Dolunay çıktığında ışığı doğrudan yatak odama vuruyor, böyle zamanlarda sessizce oturup ayın tadını çıkarıyorum sadece. İşte tüm bu olayların geçtiği ev böyle bir yer.
Ben yalnız yaşayan birisiyim. Komşularla öyle çok iyi ilişkilerim de yoktur. Dışarıdan sesler gelmeye başladığı zaman pencereleri kapatırım, apartmandan ses gelmeye başladığı zaman televizyonumun sesini iyice açarım. Duvarlardan ses geldiğinde ise yapabileceğim hiçbir şey yok. Çok ses geçiriyorlar, o yüzden her türlü ses geliyor, her türden… Hatta pek anlam veremesem de yan apartmandan bile ses geldiği oluyor. Böyle durumlarda ise odaların kapılarını kapatıyorum ama komşularım sadece bana olan gıcıklıklarından bu sesleri çıkarıyor olacaklar ki duvarlardaki sesler kendimi kapattığım odanın içine kadar beni takip ediyor. Ne zaman bu sesleri kesmelerini isteyip duvarlara vursam onlar da aynı sinirle duvarlara vuruyor, hatta daha da şiddetli bir şekilde, sanki tüm bunlara ben sebep oluyormuşum gibi.
Bu sinir bozucu küçük ritmim bir süre böyle devam ediyordu, ta ki geçen haftaya kadar. Yine kendimi odaya kapatmış ve müziğin sesini sonuna kadar açmıştım. Kendi çarpık huzurumun içindeyken yine duvarlara vurulmaya başladı. Birkaç dakikaya geçer düşüncesi ile önce biraz beklemek istedim ama duvarlardan gelen sesler bir türlü bitmedi. Tıkırtılar, gıcırtılar, sürtünmeler… Dayanamayıp ben de duvara birkaç defa vurdum ama komşularım da bana her zamanki aynı darbelerle karşılık verdiler. Fakat bu sefer iyice sinirlenmiştim ve duvara daha da sert vurmaya başladım. Benim bu tepkime komşularım daha da şiddetli darbelerle karşılık verince duvara asılı duran aynam düştü, raflarda duran kitaplarım sallandı, hatta duvarın boyasının döküldüğünü bile gördüm. Hemen ardından bir kapı sesi duydum, çok geçmeden de kapım çaldı.
Kapıda komşumun olduğunu gördüm ve önce hararetli bir şekilde başlayan tartışmalar sonradan bambaşka boyutlara ulaştı. O da duvarlarda aynı sesleri duyuyordu ve o da bu seslere eninde sonunda dayanamayıp duvarlara vurmaya başlıyordu. İkimizde duvarlara birbirimizi uyarmak için vuruyorduk güya ama anlaşıldığı üzere bu seslerden sorumlu olan biz değildik. Bu olaydan sonra evine döndü. Ben ise biraz olsun sessizliğin tadını çıkarabileceğim düşüncesi ile huzurlu bir şekilde odama döndüm.
İlk gün gerçekten de öyle geçti, sessiz huzurlu… Ama sonrasında sesler geri döndü, ve bu sefer benim duvarlara vurmamı da beklemiyordu. Birileri sürekli duvarlara vuruyordu ve bu vuruşların şiddeti de endişe etmeme neden olacak kadar yüksekti. Bu sefer komşumun kapısını ben çaldım ama komşum hiçbir ses duymadığını veya çıkarmadığını, konuşmamızın ardından her şeyin normale döndüğünü söyledikten sonra anlayışımdan dolayı bana teşekkür etti. Söyleyecek hiçbir şey bulamayınca evime döndüm. Yan dairedeki sesler bittiyse belki benim dairemdekiler de eninde sonunda biterdi, belki televizyonumun ses seviyesini kısarsam bu sesler gidebilirdi. Kendimden kaynaklanan seslerden dolayı insanların bana kızması ve buna göre bir tepki vermesi gayet doğaldı.
Ertesi günümü tamamen buna ayırdım. Televizyonumdan gelen sesi kestim, müzik de dinlemedim. Ve gerçekten de işe yaramıştı! O günü sessizlikte geçirdim, huzurlu, rahat keyifli bir şekilde. Gece vakti gelince de odama çekildim, bir süre uğursuz Kargatepe’nin üzerinde yükselen dolunayı izledim ve uyku diyarlarında yapacağım yolculuğa başlamak üzere gözlerimi kapadım.
Karnıma inen devasa metalden yumruklarla gözlerimi açtım. Sesler beni uyandırmıştı, sanki muazzam bir güç tüm evi kısa bir anlığına şiddetli bir şekilde sallamıştı. Uyku sersemliğini üzerimden attıktan sonra evin sallanmadığını gördüm ama duvarlardan hiç olmadığı kadar yoğun bir şekilde tıkırtılar geliyordu. Hem komşumun tarafından hem de diğer apartmanın olduğu taraftan da birileri bütün kuvvetiyle duvarlara vuruyordu. Yataktan doğrulduğumda bir duygu karmaşası içindeydim, öfkeli miydim, çaresiz miydim, şaşkın mıydım bilemiyorum. Uykusuz gözlerle sabaha kadar beklediğim için o geceye dair hatırladığım iki şey var, “SUSUN ARTIK” diye bağırmam, ki sesleri artırmaktan başka hiçbir işe yaramadı, ve kollarımı dizlerimin etrafına bağlayarak çaresiz bir delilikle öylece beklemem.
Ertesi günün aydınlık vakitlerinde hiçbir şey olmadı, sesler artık sadece gecenin karanlığının çökmesini bekliyor gibiydi. Ben de bu fırsattan yararlanarak gece iyi bir uyku çekmek için kendimi hazırladım. Yatıştırıcı çaylar içtim, gün boyunca vücudumu ve zihnimi iyice yordum ve yatacağım zaman da kulaklarımı tıkadım, göz bandımı çektim. Sesler gelmeye devam etti ama hazırlıklarım işe yarıyordu. Duvarlar şu an bana çok uzak geliyordu ve öyle de kalabilirlerdi. Gerçekten de tüm seslere rağmen uykuya dalabildim ve bilincim yavaş yavaş rüya diyarlarının derinliklerine doğru kayarken bir zafer sarhoşluğuyla gülümsedim.
Tabi ki bu böyle sürmedi. Rüyalarım kabuslara dönüştü ve duvarlardan gelen sesler bu sefer kabuslarımda beni bulup ruhumu kuşatmaya devam ettiler. Kabuslarımda yaşadıklarım çok daha kötüydü, çok daha yoğundu. Sanki buradaki yaşamım daha kuvvetliydi ve buradaki ölümüm dışarıdakinden çok daha berbat olacaktı. Derken tüm o gürültü bir anda kesildi. Bir süre sessizlik vardı, herhangi bir takırtı, gıcırtı, vuruş yoktu. Ama sonra daha kötü bir şey kendini gösterdi. İğrenç, rahatsız edici, hiç kurtulamadığım bir kaşıntıymış gibi zihnime saplanan bir fısıltı. Fısıltının ne dediğini kesinlikle anlamıyordum, anlamak da isteyeceğimi sanmıyorum. Söylediklerini duymak benim için iyi bir şey olamaz. Kurtulmak için her şeyi yaptım, kendimi o kabuslardaki en korkunç uçurumlara attım, en derin denizlere daldım, en karanlık ormanlara girdim. Ama o kabuslardaki hiçbir yer fısıltıyı sessizleştiremedi. Sesi dışarıdan kesemeyince bu sefer içeriden denedim, kafamı lanet duvarlara çarptım, yerlerde debelendim, hatta kendimi yaralayana kadar kafamı sürekli kaşıdım durdum. Kendimi o kadar şiddetli bir şekilde kaşıyordum ki aynı hareketi gerçek dünyada da yapıyormuşum ve gerçekten de kafamı yaralamışım. Beni uyandıran da o yaraların verdiği acı oldu.
Evde yararı dokunabilecek birkaç şey buldum aceleyle ve yaralarım ile ilgilendim. Bir noktada lavaboya gidip yaralarımı temizlemeye başlamıştım ki kafamı yıkamaya başlar başlamaz suyun akışıyla aynı lanet ses yine gelmeye başladı. Kafamın içinde kaşınmama neden olan bir fısıltı. Fısıltıyla birlikte tüm ev hareketlenmeye, bağırmaya, isyan etmeye başladı. Duvarlara vuruluyor, takırtılar, gıcırtılar evin her köşesinden, her bir açısından geliyordu. En son eklenen şey ise, o berbat tırmalayışdı. Bir şey, iğrenç tırnaklarını duvarlara, aynalara, pencerelere geçiriyordu ve buna dayanamıyordum. En sonunda hızlıca koşup camdan atlayacaktım ki son anda pencerenin çerçevesine kollarımı dayamışken durdum. Ses kesilmişti. Bir şekilde kurtulmuştum o an. Ama bunu fark ettiğimde gözlerimin tanık olduğu şey ise, camda sayısız ele ait olduğu görünen tırnak izleriydi.
Biliyorum, şu an deli gibi geliyorumdur kulağa. Belki de öyleyim! Gerekirse beni bir hastaneye, hatta hapishaneye yollayın, her şeye razıyım! Yine de lütfen, birini yollayıp evde neler olduğunu kontrol edemez misiniz? “
Memur elinde tuttuğu ifadeye bir kez daha göz attıktan sonra bakışlarını şu an içinde durduğu daireye, insanın iradesini paramparça eden manzaraya çevirdi. Tüm ev kaos içindeydi, her bir köşe, her bir nokta ayrı korkunç bir olaya tanık olmuştu, memurun kafasında birleştirmek istemediği olaylara. Ve yatıyordu orada öylece, onlarca yara içindeki zavallı ölü kurban.
Ben yalnız yaşayan birisiyim. Komşularla öyle çok iyi ilişkilerim de yoktur. Dışarıdan sesler gelmeye başladığı zaman pencereleri kapatırım, apartmandan ses gelmeye başladığı zaman televizyonumun sesini iyice açarım. Duvarlardan ses geldiğinde ise yapabileceğim hiçbir şey yok. Çok ses geçiriyorlar, o yüzden her türlü ses geliyor, her türden… Hatta pek anlam veremesem de yan apartmandan bile ses geldiği oluyor. Böyle durumlarda ise odaların kapılarını kapatıyorum ama komşularım sadece bana olan gıcıklıklarından bu sesleri çıkarıyor olacaklar ki duvarlardaki sesler kendimi kapattığım odanın içine kadar beni takip ediyor. Ne zaman bu sesleri kesmelerini isteyip duvarlara vursam onlar da aynı sinirle duvarlara vuruyor, hatta daha da şiddetli bir şekilde, sanki tüm bunlara ben sebep oluyormuşum gibi.
Bu sinir bozucu küçük ritmim bir süre böyle devam ediyordu, ta ki geçen haftaya kadar. Yine kendimi odaya kapatmış ve müziğin sesini sonuna kadar açmıştım. Kendi çarpık huzurumun içindeyken yine duvarlara vurulmaya başladı. Birkaç dakikaya geçer düşüncesi ile önce biraz beklemek istedim ama duvarlardan gelen sesler bir türlü bitmedi. Tıkırtılar, gıcırtılar, sürtünmeler… Dayanamayıp ben de duvara birkaç defa vurdum ama komşularım da bana her zamanki aynı darbelerle karşılık verdiler. Fakat bu sefer iyice sinirlenmiştim ve duvara daha da sert vurmaya başladım. Benim bu tepkime komşularım daha da şiddetli darbelerle karşılık verince duvara asılı duran aynam düştü, raflarda duran kitaplarım sallandı, hatta duvarın boyasının döküldüğünü bile gördüm. Hemen ardından bir kapı sesi duydum, çok geçmeden de kapım çaldı.
Kapıda komşumun olduğunu gördüm ve önce hararetli bir şekilde başlayan tartışmalar sonradan bambaşka boyutlara ulaştı. O da duvarlarda aynı sesleri duyuyordu ve o da bu seslere eninde sonunda dayanamayıp duvarlara vurmaya başlıyordu. İkimizde duvarlara birbirimizi uyarmak için vuruyorduk güya ama anlaşıldığı üzere bu seslerden sorumlu olan biz değildik. Bu olaydan sonra evine döndü. Ben ise biraz olsun sessizliğin tadını çıkarabileceğim düşüncesi ile huzurlu bir şekilde odama döndüm.
İlk gün gerçekten de öyle geçti, sessiz huzurlu… Ama sonrasında sesler geri döndü, ve bu sefer benim duvarlara vurmamı da beklemiyordu. Birileri sürekli duvarlara vuruyordu ve bu vuruşların şiddeti de endişe etmeme neden olacak kadar yüksekti. Bu sefer komşumun kapısını ben çaldım ama komşum hiçbir ses duymadığını veya çıkarmadığını, konuşmamızın ardından her şeyin normale döndüğünü söyledikten sonra anlayışımdan dolayı bana teşekkür etti. Söyleyecek hiçbir şey bulamayınca evime döndüm. Yan dairedeki sesler bittiyse belki benim dairemdekiler de eninde sonunda biterdi, belki televizyonumun ses seviyesini kısarsam bu sesler gidebilirdi. Kendimden kaynaklanan seslerden dolayı insanların bana kızması ve buna göre bir tepki vermesi gayet doğaldı.
Ertesi günümü tamamen buna ayırdım. Televizyonumdan gelen sesi kestim, müzik de dinlemedim. Ve gerçekten de işe yaramıştı! O günü sessizlikte geçirdim, huzurlu, rahat keyifli bir şekilde. Gece vakti gelince de odama çekildim, bir süre uğursuz Kargatepe’nin üzerinde yükselen dolunayı izledim ve uyku diyarlarında yapacağım yolculuğa başlamak üzere gözlerimi kapadım.
Karnıma inen devasa metalden yumruklarla gözlerimi açtım. Sesler beni uyandırmıştı, sanki muazzam bir güç tüm evi kısa bir anlığına şiddetli bir şekilde sallamıştı. Uyku sersemliğini üzerimden attıktan sonra evin sallanmadığını gördüm ama duvarlardan hiç olmadığı kadar yoğun bir şekilde tıkırtılar geliyordu. Hem komşumun tarafından hem de diğer apartmanın olduğu taraftan da birileri bütün kuvvetiyle duvarlara vuruyordu. Yataktan doğrulduğumda bir duygu karmaşası içindeydim, öfkeli miydim, çaresiz miydim, şaşkın mıydım bilemiyorum. Uykusuz gözlerle sabaha kadar beklediğim için o geceye dair hatırladığım iki şey var, “SUSUN ARTIK” diye bağırmam, ki sesleri artırmaktan başka hiçbir işe yaramadı, ve kollarımı dizlerimin etrafına bağlayarak çaresiz bir delilikle öylece beklemem.
Ertesi günün aydınlık vakitlerinde hiçbir şey olmadı, sesler artık sadece gecenin karanlığının çökmesini bekliyor gibiydi. Ben de bu fırsattan yararlanarak gece iyi bir uyku çekmek için kendimi hazırladım. Yatıştırıcı çaylar içtim, gün boyunca vücudumu ve zihnimi iyice yordum ve yatacağım zaman da kulaklarımı tıkadım, göz bandımı çektim. Sesler gelmeye devam etti ama hazırlıklarım işe yarıyordu. Duvarlar şu an bana çok uzak geliyordu ve öyle de kalabilirlerdi. Gerçekten de tüm seslere rağmen uykuya dalabildim ve bilincim yavaş yavaş rüya diyarlarının derinliklerine doğru kayarken bir zafer sarhoşluğuyla gülümsedim.
Tabi ki bu böyle sürmedi. Rüyalarım kabuslara dönüştü ve duvarlardan gelen sesler bu sefer kabuslarımda beni bulup ruhumu kuşatmaya devam ettiler. Kabuslarımda yaşadıklarım çok daha kötüydü, çok daha yoğundu. Sanki buradaki yaşamım daha kuvvetliydi ve buradaki ölümüm dışarıdakinden çok daha berbat olacaktı. Derken tüm o gürültü bir anda kesildi. Bir süre sessizlik vardı, herhangi bir takırtı, gıcırtı, vuruş yoktu. Ama sonra daha kötü bir şey kendini gösterdi. İğrenç, rahatsız edici, hiç kurtulamadığım bir kaşıntıymış gibi zihnime saplanan bir fısıltı. Fısıltının ne dediğini kesinlikle anlamıyordum, anlamak da isteyeceğimi sanmıyorum. Söylediklerini duymak benim için iyi bir şey olamaz. Kurtulmak için her şeyi yaptım, kendimi o kabuslardaki en korkunç uçurumlara attım, en derin denizlere daldım, en karanlık ormanlara girdim. Ama o kabuslardaki hiçbir yer fısıltıyı sessizleştiremedi. Sesi dışarıdan kesemeyince bu sefer içeriden denedim, kafamı lanet duvarlara çarptım, yerlerde debelendim, hatta kendimi yaralayana kadar kafamı sürekli kaşıdım durdum. Kendimi o kadar şiddetli bir şekilde kaşıyordum ki aynı hareketi gerçek dünyada da yapıyormuşum ve gerçekten de kafamı yaralamışım. Beni uyandıran da o yaraların verdiği acı oldu.
Evde yararı dokunabilecek birkaç şey buldum aceleyle ve yaralarım ile ilgilendim. Bir noktada lavaboya gidip yaralarımı temizlemeye başlamıştım ki kafamı yıkamaya başlar başlamaz suyun akışıyla aynı lanet ses yine gelmeye başladı. Kafamın içinde kaşınmama neden olan bir fısıltı. Fısıltıyla birlikte tüm ev hareketlenmeye, bağırmaya, isyan etmeye başladı. Duvarlara vuruluyor, takırtılar, gıcırtılar evin her köşesinden, her bir açısından geliyordu. En son eklenen şey ise, o berbat tırmalayışdı. Bir şey, iğrenç tırnaklarını duvarlara, aynalara, pencerelere geçiriyordu ve buna dayanamıyordum. En sonunda hızlıca koşup camdan atlayacaktım ki son anda pencerenin çerçevesine kollarımı dayamışken durdum. Ses kesilmişti. Bir şekilde kurtulmuştum o an. Ama bunu fark ettiğimde gözlerimin tanık olduğu şey ise, camda sayısız ele ait olduğu görünen tırnak izleriydi.
Biliyorum, şu an deli gibi geliyorumdur kulağa. Belki de öyleyim! Gerekirse beni bir hastaneye, hatta hapishaneye yollayın, her şeye razıyım! Yine de lütfen, birini yollayıp evde neler olduğunu kontrol edemez misiniz? “
Memur elinde tuttuğu ifadeye bir kez daha göz attıktan sonra bakışlarını şu an içinde durduğu daireye, insanın iradesini paramparça eden manzaraya çevirdi. Tüm ev kaos içindeydi, her bir köşe, her bir nokta ayrı korkunç bir olaya tanık olmuştu, memurun kafasında birleştirmek istemediği olaylara. Ve yatıyordu orada öylece, onlarca yara içindeki zavallı ölü kurban.
Yorumlar
Yorum Gönder