Spooktober 9 - Kargalar Birinci Bölüm
Kargatepe’ye girer girmez algılarınıza takılan kokular, renkler, sesler, size oraya ait olmadığınızı anlatır. Bakımsızlıktan kirlenen, yıpranan binaların duvarlarında oluşan lekeler insanüstü varlıklar tarafından çarpılmış yüzlere benzer ve o yüzlerin şekilsiz gözlerinin her daim sizin üzerinizde olduğunu hissedersiniz. Sokaklar boyunca asla eksilmeyen, sanki bütün semtin aslında çürümekte olan kocaman, akıl almaz bir canlının cesedi olduğunu düşündürten bir koku vardır. Ama bir hortlak nasıl ölmeyi reddedip doğal hayata dehşet saçıyorsa bu semt de bir şekilde kötü niyetli tabiatını sürdürmeye devam eder. Eğer ki her fırsatta sizi üzerinden atmaya çalışan kaldırımlardan yürümeye devam ederseniz, sizi bir tuzağa doğru çekmeye çalışan sesler duyarsınız, siz ilerledikçe arkanızdan kapanmakta olan bir tuzak. Adlandıramadığınız bir şeylerin pencereden pencereye atlayıp atlamadığını merak ederseniz. İşte Kargatepe’ye girer girmez ilk gözlemlerim bunlar oldu.
Kargatepe’nin neden bu kadar tekinsiz bir yer olduğu hakkında bir sürü söylenti var, efsaneler, dedikodular, sözde araştırmalar… Başka semtlerdeki pencerelerden Kargatepe’ye şöyle bir bakış atsanız bile oraya musallat olan belaların boyutunu hissedebilirsiniz. Bir zamanlar o mahallede yaşayan bir arkadaşımın bana oradaki durumu anlatmaya çalıştıştığında, açıklamalarını deli saçması olarak nitelendirmiştim. Deli olduğu konusunda şüphem yok tabi, hareketleri ve konuşma tarzı oldukça bozulmuştu ama bu durumun arkadaşımın oraya taşınmasından önce yaşandığını düşünmüyorum. Aklı başında herhangi bir insanı deliliğin sınırlarına sürükleyecek kadar irrasyonel bir yer orası. Ama tam da bu sebep yüzünden oldukça ilgimi çekmişti ve bu ilgim yüzünden ben de aynı deliliğin sınırlarına dayanacaktım.
Arkadaşım bana kendi evinin anahtarlarını vermişti, o bölgeye taşınacak birisini bulmak zor olduğu için ve kendisi de hiç zaman harcamadan o lanetli bölgeden uzaklaşmak istediği için evi satma işini bana bırakmıştı, ben de reddetmemiştim. Sözümü yerine getirecektim tabi ki ama önce söylediği saçmalıkları araştırmak için önüme çıkan bu fırsatı değerlendirmek istiyordum. Merağım, endişe ve korkularıma oldukça baskın çıkmıştı ve o an bunu anlamasam da, dönüp defalarca bu kararı aldığım güne lanet okuyacaktım hayatım boyunca. Başıma geleceklerden habersiz, hazırlığımı yaptım ve arkadaşımın eski dairesine gitmek üzere dışarı çıktım.
İlk izlenimlerimden sonra rahatım iyice bozulmuştu ve içimi tiksinti ile dolduran bu bölgeden çıkmadıkça rahatlamayaağımı biliyordum. Beni rahatsız eden başka bir durum ise, sokaklardan, binalardan bunalıp gökyüzüne bakmak istediğimde ağaçların, binaların ve elektrik direklerinin üstüne tünemiş olduklarını gördüğüm sayısız karga idi. Herhangi bir anda bulunduğum noktada o kadar fazla karga görüyordum ya tüm sokaklar kargalar ile dolu olduğunu ya da kargaların beni takip ettiklerini düşündüm. Semtin isminin onlardan gelmesi öylece bir rastlantı değildi ama bunun nedenlerini daha sonra öğrenecektim. İçimdeki kötü hisleri besleyen sadece kargaların sayısı değildi, bir şekilde çirkin gözleriyle sürekli beni izlediklerini de sezmiştim. Bir şekilde bu kargalar yolumu, hareketlerimi gözlemliyorlardı. Bir zamanlar, arkadaşlarımın ve hocalarımın şiddetle okumamam yönünde uyardığı bir kitaptan, kargaların sözde bazı güçler adına casusluk yaptığını öğrenmiştim. Aynı güçler ile karşı karşıya kaldığım düşüncesi, her ne kadar zihnimde sadece bir zerre kadar yer tutsa da, beni daha da tedirgin ediyordu. Böyle düşünceler ve duygular, Kargatepe gibi yerlerde hızlıca köklenip zihne yayılırdı. Hiç şüphesiz burayı hızlıca terkeden arkadaşım de benzer bir şüphe tohumu ile kendi delilik sürecine girmişti.
En sonunda arkadaşımın eski dairesine geldiğimde eşyalarımı bir köşeye attım. Üzerime çöken, hiçbir doğal yanı bulunmayan yorgunluğun etkisiyle de bir yere oturup bir süre dinlendim. O sokaklardan kurtulmuş olmak tatlı bir duyguydu, aynı zamanda özellikle o kargaların gözlerinden uzakta dinlenmek istiyordum ama bu lanet semtte gereğinden daha uzun kalmak da istemiyordum.
Yeterince dinlendiğimi düşündüğümde artık araştırma vaktinin geldiğini düşündüm, içimdeki şüphe tohumlarını yakıp kül etmek için gereken cesareti toplamaya çalışıyordum. Arkadaşımın anlattığına göre şu an dairenin bulunduğu sokakla yukarıdan gelen sokağın kesiştiği köşede terk edilmiş bir bina duruyordu. Binanın son katındaki pencere açıktı, ve bu pencereden mahalleyi gözetlediği zaman her şeyi daha net görmüştü kendisi. Tabi bunları anlattıktan sonra bu şeyleri kesinlikle denemememi, mahallenin üstüne kurulduğu tepenin gölgesinden bile geçmemem gerektiğini de vurgulamıştı ama dediğim gibi merak duygum ağır basıyordu. O binaya bakmak için perdeyi araladım. Aralıktan baktığımda, karşımda beni gözetleyen bir karganın gözleri ile karşılaştım. Siyah bir denizin içinde yüzen biçimsiz kahverengi, beyaz, gri lekeler, acı dolu bir gelecek gösteren korkunç bir fal gibiydi. Yaşadığım şok yüzünden geriye doğru sıçradım, karga da benimle alay edercesine gakladı. Toparlanıp ayağa kalktım, elimle cama iki üç defa tıklattım, karga oradan kaçmayınca bu sefer sert darbeler indirdim. Kara kuş, yaptığım şeyden hoşlanmamış olacak ki yarım metre uzaklaştı ama aynı zamanda da gaklamalarında uğursuz bir tehdit havası sezdim. Kargayı aklımdan çıkarıp terk edilmiş binaya daha iyi göz atabilmek için bu sefer perdeyi olduğu gibi araladım.
Gördüğüm her pencerenin önüne, ağaç dalına, elektrik direğine konan yüzlerce, belki de binlerce karga iğrenç gözlerini bana dikmiş bir halde duruyor, ruhumu titretecek bir şiddette gaklıyorlardu. Şoku atlatır atlatmaz perdeyi hızlıca geri kapattım ve oluşabilecek herhangi bir duruma karşı pencereden uzaklaştım. O gün dışarı çıkmayacaktım, güvende olduğumu hissetmiyordum ve geceyi bu dairede geçirme fikri dışarıda duran lanet sürü ile karşılaşmaktan daha iyi duruyordu zihnimde.
Arkadaşım bana o evde geçirdiği gecelerden bahsetmişti, o yüzden hayal gücümün oynayabileceği oyunlar yüzünden de oldukça korkuyordum. Ama gece boyunca o gaklamalar yüzünden hiç uyuyamadım ve herhangi bir anda kargalardan oluşan bir fırtınanın, dairenin pencerelerinden içeriye hücum edebileceği düşüncesi beni bahsettiğim deliliğin sınırlarına biraz daha yaklaştırdı.
Günün ilk ışıkları yavaş yavaş kendini gösterirken ben de korka korka perdemi baştan araladım ve sokakları kontrol ettim. Nasıl bir çılgınlık o berbat karga sürüsünü dairenin yanına getirmişse artık oradan gitmiş olacak ki sokak bomboştu. İlginç bir şekilde başka hiçbir hareketlilik de görmedim. Nedense hiç kimsenin bu saatte işi yoktu. Günün canlılığı, ki burada böyle bir şey varsa bu sokaklarda, hangi saatte başlıyordu bilmiyorum. Belki de buradaki herkes evlerine kapanıp günlerini ayrık bir şekilde geçirmeyi seviyordu. Belki de burada yaşandığı söylenen korkular oldukça gerçekti ve bu binalarda yaşamaya mahkum insanların, korkulardan uzak durabilmek için evlerinde kalmaktan başka seçenekleri yoktu. Veya belki de bu insanlar, deliliğin bir parçasıydı. Dairenin kapısını açtığım gibi, karşı dairenin açık duran kapısından gözlerini bana diken yaşlı kadını görmek, içimi karıncalandıran kötü duyguları yatıştırmadı.
“Dikkat et çocuk, yanlış kararlar çok kötü kaderleri getirir” der demez kapısını kapadı yaşlı kadın. Ben ise kendi kapımda öylece kalakalmıştım ve kadının sözlerini idrak etmeye çalışıyordum. Bu mahallede herhangi birisinden duyduğum herhangi bir ilk cümle de bu oldu.
Binadan çıkar çıkmaz gözlerim, sokağın karşısında duran, yırtık pırtık siyah kumaşlar, çaputlar ve paçavralarla kaplı figürün gözleri ile buluştu. Tabi ben daha ne olduğunu anlamadan, kulağımın dibinden beynimde depremler yaratan bir gaklama geldi. Gözlerimi o tarafa çevirince de önceki gün pencerenin önünde duran, felaket bir geleceğin haberini verirmuş gibi duran o karga gözlerini gördüm. Zihnim de o geleceğin getirdiklerini kaldıramamış olacak ki görüşüm hızlıca karardı ve yere yığıldım.
Yorumlar
Yorum Gönder