Spooktober 27 - İsimsiz Efendi Bölüm İki Mektup

Bu deli insanın ölü haliyle bile bana daha fazla ne yapabileceğini düşünürken parmaklarım zihnimden bağımsız olarak zarfı açtı ve gözlerim zarftan çıkan mektubu okumaya başladı.
“Bir süre önce giriştiğim çabaların, korumaya çalıştığım değerlerin son savunma hattıdır bu mektup. Yapmak üzere olduğum şeye delilikten başka bir açıklama getirilemez. O yüzden bu mektubu her kim okuyorsa şu an, bu noktadan sonra başına geleceklere hazırlanması gerektiğini bilmelidir. Bu girişimden sağ çıkamayacağım çok olası. Bir şekilde evrendeki tüm değişkenler benim lehime çalışsa ve durumdan sağ çıksam bile ölümün yine de daha merhametli olacağını düşünüyorum.
Şu ana kadar karşılaştığım veya karşılaşacağım kişilerin, kültürlerin, varlıkların daha iyi kavranabilmesi için üzerinde durduğumuz coğrafyanın önemli bir özelliğini vurgulamam gerekiyor. Cumhuriyet’in üzerine kurulduğu Yüksekyurt’un ve onun sınırlarının hemen yanında yer alan Ay Vadisi’nin tarihteki ilk uygarlıklara ve ondan beridir devam eden bir uygarlıklar zincirine ev sahipliğini yaptığını biliyoruz. Ama bu ilk uygarlıklarının bilgi birikimlerini, ilimlerini, dillerini, miraslarını tam olarak kimlerden devraldığını bilmiyoruz. Çoğul bir kelime kullandım çünkü farklı uygarlıkların attığı farklı temelleri keşfetmiş bulunmaktayız. Yazılı veya görsel kayıtlar bize çok bir bilgi vermiyor ama geride bırakılan mimari izlerden dahi bilgi çıkarabiliyoruz. Yüksekyurt’a kurulmuş Bakır İmparatorluk veya Yaşam Nehri’ni takip eden Kem İmparatorluğu’nun ne zaman inşa edildiği saptanamayan kadim tapınakları ve bu tapınaklara Ay Vadisi’nden yayılan çeşitli inançlar, bir şekilde bu uygarlıkların birbirleri ile etkileşime geçtiğini gösterse de, bu etkileşimin ne kadar geriye uzandığını bilmiyoruz.
Her bir uygarlıkta eşsiz bir şekilde duran farklı inanç biçimlerinin yanında bu etkileşim yüzünden farklı şartlarda benzer işlevlerle birlikte gelen aynı varlıkların tarikatları, toplulukları da mevcut. Bu tarikatlar o kadar dirençli ve gizli ki, daha sonra hızla ve baskın olarak yayılan göksel dinler, bu inançları ortadan kaldıramamış. Hatta yerel kültürlerde, inançtan bağımsız olarak halkların hareketlerine, sözlerine, alışkanlıklarına, kültürel genlerine kadar işlemiş. Bu ipuçlarını yeterince takip eden dikkatli gözler, kendilerini içinde olmak istemeyecekleri durumlarda bulacaklardır. Saklanmayı kendilerine alışkanlık haline getirmiş türler, yasak varlıklara tapınan yasak topluluklar, çarpık bir şekilde modern kültüre yansıyan çirkin efsaneler… Yolculuğumun, ve de çok muhtemelen bu mektubu okuyan kişinin yolculuğunun geçtiği noktalar hep böyle unsurlara yakın. Dünyaya yayılmış soyut, başka dünyacıl, yabancı belaların çoğu bu geniş coğrafyadan çıkıyor. Bunun nedeni ise insanlığın başını sokmaması gereken belalara soktuğundan beri peşine takılan şeylerin, bir türlü insanlığı bırakmaması. Gözlerimize yansıyan korkular, içimize kazınan endişe, anlam veremediğimiz paranoya, var oluşumuzdan emin olamamamızı sağlayan muazzam dehşetler…
Çünkü insanlık doğdu, doğduğu yerden gölgesini, korkusunu da peşinden getirdi ve o korku, insanlığın ardından hiç eksilmedi. Ay Vadisi’nin şeytan diye anılan yabancıları, Kem İmparatorluğu’na yön veren, uzayın karanlık kökünden gelen türler, Yüksekyurt’un derinliklerinin her bir santiminde gömülü halde duran kadim üstel varlıklar…
Yolculuğuma yıllar önce yaşanan o vahşi cinayetlerle başladım. Vahşi bir insan, tarikatının yaşadığı yerden kaçıp aile üyelerimden birkaçını öldürdü, cesetlerine büyük saygısızlıklar yaptı ve çocuklarını ortada bıraktı. O zavallı çocuğun ruhunun ve dünyasının ne denli ölçüde değiştiğini görmek, dünyadaki bazı güçleri, bir insanı böyle olaylara çeken eylemlerin nedenlerini ve çözemediğim daha bir çok şeyi anlamak beni için iteledi. O hareketle bir çok coğrafyayı, bu yerlerde yaşayan halkları, halkların ritüellerini, alışkanlıklarını, yaşamlarını ve o yaşamlara yön veren soyut düzenleri inceledim. Bunları yapabilmek için mesleğimde çok ileride olmam gerekiyordu ki hem yeterli kaynağı hem de bu araştırmaları örtecek bahaneleri bulabileyim. Ve araştırmalarım sırasında gözlerim açıldı, bambaşka bir dünya ile karşılaştım. Akboğa ve Karaboğa Dağları’nın köylerindeki insanları gördüm, Yurttaki başka hiçkimsenin haberinin olmadığı davranışlarını, geleneklerini… Televizyonlarda yayınlanamayacak, gazetelerde yazılamayacak düğünlerini ve cenazelerini, modern çağda sürdürülen inançlarını nasıl şamanistik uygulamalara çevirdiklerini, daha ilkel uygarlıkların ilkel inançlarındaki varlıkların hizmetlerine nasıl kaydıklarını... İnanmayan bir zihin, basit araştırmalarla kolayca aynı sonuçlara ulaşabilir. Önlerindeki tek engel düşsel olanlardır, zihnin kendi kendisini bu eylemlerden, araştırmalardan caydırma çabası… Çünkü zihin öncelikle kendisini korumak ister, her ne kadar bu kendini koruma eylemi cahilliğe çıkabilecek olsa bile... Ama böyle şeylerin varlığını garanti ederim. Ki bu bilgiler sadece yüzeyden görünenler...
Araştırmalarım bir noktada Cumhuriyet’in sınırlarını aştı, eski İmparatorluğun eski uç eyaletlerini ziyaret etme şansı buldum. Kaf Geçitlerini, Tanrı Zirveleri’ni, Ay Vadisi’ni, Yaşam Nehri’ni, Remila ormanlarını… Her bir ziyaretimde elde ettiğim bilgiler, ortak çıkarımlar, yeni yeni tanıdığım gizli Tanrılar, sıradan halkların inanmakta zorlanacağı soyut güçler… Gördüğüm her şey beni hem şaşırttı, hem de dehşete düşürdü. Her bir keşfimle deliliğin sınırlarına biraz daha yaklaştım. Şu an deli olduğumu inkar edemem, sıradan insanın normları ile son zamanlarda verdiğim kararların hiçbirininin açıklanabileceğini sanmıyorum. Hayır, ben kesinlikle deliyim. Ama böyle bir durumda, çevremde dönmekte olan olaylardan sadece delilik beni koruyabilir.
O deliliği üstlenme kararını almamın nedeni de gördüğüm kabuslardı. Aslında sürekli aynı kabusu görüyordum. Bilmediğim bir coğrafyadaydım, boyutsuz devasa dağlar ile sonu görünmeyen bir kum denizinin çarpıştığı bir yerdeydim ve kumların arasından bir şekil yürüyordu. Siyah, paçavralardan yapılmış bir cübbenin içinde, kuzgun maskesi takmış birisi vardı. Cübbesinin uçlarından kargalar, fareler ve böcekler çıkıyor, bir sel gibi ileriye doğru hareket ediyorlardı. Şekil ilerlerken arkasındaki bir dağ her daim kendini belli ediyordu. Bir süre sonra dağın üzerindeki dumanlar kalkınca dağın aslında yanmış cesetlerden oluşan bir yığın olduğunu görüyordum. Çevreme baktığımda ise her yerde ya ölüm vardı veya ölmeyi reddedip lanetlenen zavallı insanlar...
Gördüğüm kabuslarla birlikte, ki bu mektubu okuyan kişi de bir noktada benzer kabuslar görmeye başlayacaktır, son bir yolculuk fikri kafamda büyüdü de durdu ve en sonunda ayrıntılı bir plan yaptım. İlk önce Körfezkent’e en yakın durağım olan Sarı Manastır’a geçtim. Burada gerçekten de bir zamanların gizli göksel Tanrıları’na adanmış bir manastırın durduğunu, tek kişi olsa da içinde hala bir rahibin yaşadığını görünce oldukça şaşırmıştım. Bana kendi inançlarından, gördüğü hayallerden ve endişelerinden bahsedince doğru yolda olduğumu anladım. Daha doğrusu kendime göre doğru bir yoldu bu, bir başkasına göre küfür, sapkınlık, delilik, irrasyonel bir takıntı olarak algılanacaktır, kimin algıladığına göre… Sarı Rahip de kendi kabuslarını görmüştü ama kabuslarımızda gördüğümüz o korkunç varlığın aynı şey olduğuna emin olduk ve ben de böylece ikinci hedefime doğru yola çıktım.
Ay Vadisi’nden yola çıkmış ve göksel dinlerin yayılmasıyla şeytana tapma gibi şeylerle suçlanmış bir halkın yerleştiği bir kasabaydı burası. Yüksekyurt’ta hiçliğin ortasında, hiçkimsenin kullanmayı tercih etmediği bakımsız bir yolun geçtiği bir kasabaydı. Eski İmparatorluğun ilk dönemlerinde ve ondan önce gelen Yücebeyliklerin uzun bir süre boyunca hükümlerini sürdürdükleri bir coğrafyadaydı. En yakınında bulunan diğer kentler, ki herhangi bir kente rastlayana kadar saatlerce seyahat etmek gerekirdi, çok dindar, katı halkları barındırıyordu. Buraya yanlışlıkla yolu düşen bir yabancı diğer kentler ile arasındaki farkı anlamayabilirdi, burası da diğer kentlerin halkları gibi katıydı inançlarında ve her ne kadar inançları, modern inançlardan farklı olsa da, estetik ve pratik olarak çok benziyorlardı birbirlerine. Yine de buradaki halk, Ay Vadisi uygarlıklarının Yeraltı Ruhları’na tapıyordu ve bu göksel inançlarda şeytana tapmakla bir görünüyordu. Buradaki halkla olan konuşmam çok zor geçti ve gün bitmeden ayrılmak zorunda kaldım. Güneş batınca kasabada kalmaya devam edersem olabileceklerden korkmuştum. Yine de bir şeyler öğrenebildim. Buradaki insanların da kabuslarına belirli bir varlık dadanıyordu. Farklı betimlemeler kullanmışlardı ama o baskınlık, oluşturduğu tehdit, yarattığı etki aynıydı.
Sonraki duraklarımda Akboğa ve Karaboğa dağlarının zirvelerine kurulmuş ayrık köyleri, Karaboynuzlu denilen ürkütücü bir yerleşimi, tanımsız yaratıklara kurbanlar veren Karkale halkını ve daha birçok yeri ziyaret ettim. Her ziyaretimde şüphelerim biraz daha kesinleşiyor, endişelerim biraz daha artıyordu. Akboğa dağlarını aşıp kabuslarımda gördüğüm coğrafyaya gitmem gerekiyor. Bunun için gizli geçitlerini bulmak üzere geldiğim mağaralarda, buralarda yaşayan eşkiya boylarıyla bile tanıştım. Ölüme ve ölüm dünyasına tapan bu halkların dokuz kollu Tanrıları bile onlara aynı kabusu gösteriyordu. Şimdi sonraki durağıma geçmem gerekiyor. Kabuslarımda gördüğüm eşiğe. Sonu gelmeyen kum fırtınalarının ve boyutsuz dağların çarpıştığı noktaya. Sonrasında ise tamamen sezgilerimle devam edeceğim.
Daha mağaraların gizli geçitlerine girmedim. Buradaki eşkiyalar yapmam gerekenin farkındalar ve kendi çarpık inançlarında bile bu hareketime ve üstlendiğim role bir saygı duyuyorlar. İçlerinden birisi bu mektubu uygarlığa ulaştırmayı kabul etti, dünyanın içinde bulunduğu bu tehdit onların da hoşuna gitmiyor, sonu gelmeyen korku ve dehşetin üzerlerine çökeceğini ve kendi Dokuz Kollu Tanrılarının bile yardım edemeyeceğini düşünüyorlar. Korkuyorlar. Korkularında ise yapacağım hareketlere sığınıyorlar.
Bunları anlatıyorum çünkü başarısız olduğum takdirde bu mektubu okuyan kişi farkına varsın. Farkına varsın, yapması gereken şeylerin. Yapması dışında başka bir seçenek olmayacak. Başka herhangi bir kader daha merhametli olacaktır, aksi takdirde karşılaşacağımız korkular düşünüldüğünde.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Karanlık Perde

Sırık Bölüm 1: Sarıbolu (Spooktober '24)

Sırık Bölüm 0 (Spooktober '24)